Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
İstanbul  BİM Vergi Mahkemesi Başkanı Ahmet GÜLER
Köşe Yazarı
İstanbul BİM Vergi Mahkemesi Başkanı Ahmet GÜLER
 

ANILARDAN BİR DEMET

İdari Yargının bir zamanlar klasik gibi duran sorunlarından birisi de (Hakim-Savcı) ve Üye sorunuydu. Yani Kimlik üzerinden yaşanan bir tartışma!. Şimdilerde iyice unutulmuş gibi görünmesine rağmen, ilk zamanlar oldukça güncel konulardandı diye söyleyebilirim. Kısaca anlatayım: Mesleğe ilk başladığımız yıllarda şimdiki kimlik kartlarımızın yerine, bol sayfalı kimlik cüzdanlarımız vardı, onu kullanıyorduk! Biraz uzaktan bakıldığında şöyle cep tipi not defterine de benzetilen... Dışında, yani kapağında “Hakim-Savcı Kimlik Cüzdanı” diye yazan, iç kısmında ise, görev satırında kocaman harflerle “Üye” diye belirtilerek yazılmış bir cüzdan.... Bu çelişki gibi görünen husus; havaalanlarında, kamuya ait ofis veya bilet satış büroları gibi yerlerde kimi zaman tatlı bir sorun(!) olarak karşımıza çıkardı. Bu konuda yaşadığım bir anım var, sizlerle kısaca paylaşmak isterim:   ANILARDAN BİR DEMET 1 Yıl 1994. Güneydoğu illerinden birinde Vergi Hakimi olarak görev yapıyorum. tatil döneminde Ankara’ya gitmek üzere bulunduğum ilin THY bilet satış bürosuna gittim. Kendimi tanıttıktan sonra indirimli bilet uygulamasından da yararlanmak suretiyle görevliden tek kişilik bir bilet istirham ettim. O da işlem yapmak üzere hemen; - Kimliğinizi verir misiniz? dedi. O zamanlar cüzdan var tabi!.. Kimlik cüzdanımı çıkarıp verdim.. Görevli, önündeki klavyeye bir iki giriş yaptıktan sonra, dikkatlice cüzdanın sayfalarını çevirmeye başladı... İç sayfaları karıştırırken “Üye” yazan kısma geldi. Baktı, baktı!.. O anda yüzünün şekli birden değişerek; -Ama beyefendi burada üye yazıyor!. Hakim- Savcı yazmıyor ki! dedi. Ben, biraz da şaşırarak hafif tebessümle birlikte mahkemede görev yaptığımı ve Hakim olduğumu söyledim. Ancak o ısrarla “üye” yazılı olan kısmı göstererek, burada öyle yazmıyor, bu nedenle indirimli işlem yapamam! dedi. daha önceden bu gibi gelişme ve olaylara, hatta tartışmalara azıcık aşina olduğum için, - sakin olmaya karar vererek, konuyu izah etmeye ve hafiften onu iknaya çalıştım. Ancak görevli tabir yerindeyse Nuh diyor, Peygamber demiyordu!.. Hakim olduğumu söylüyorum, doğruyu söylesem de, o “Üye” sayfasına takılmış” bir kere... Anlamıyor mu? Anlamak mı istemiyor belli değil! Hemen tavrını netleştirerek; - Olmaz! indirim uygulayamam! Hakim-Savcı olmanız lazım! Ben, o andan itibaren iki saat(!?) izah edip, Milli Eğitim ve Emniyet gibi kurumlarda da benzeri durumların örneklerini vermek suretiyle, Hakim ile Üyenin aynı kavramlar olduğunu, aralarında fark olmadığını vs.. anlattım durdum. Ancak ikna olmamış gibiydi. Mütereditti. Daha ne yapabilirdim bilmiyorum, sıkıntılı bir durum yani! - Varsa şefinize veya müdürünüze sorun o zaman! dedim. Neden sonra görevli, şef veya müdürüne sormak için -bankodan biraz da nazlanarak çıkıp- yan taraftaki odaya yani amirinin odasına girdi. Biraz sonra, sanki üzgün gibi, başı önde, yüzü düşmüş bir şekilde tekrar geldi.. Heyecanla bekliyorum sonucu !!!... -Tamam beyefendi, haklıymışsınız!. Ancak “Hakim Üye”( !?) olarak işlem yapacağım.! dedi. Bir an şaşırdım! Ancak haklı çıkmış olmanın gizli ve tatlı sevinciyle; - Olsun dedim, benim için fark etmez!.. İkisi de aynı zaten! Örneğin, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde geçirdiğim 2000-2005 yılları arasına ilişkin o unutulmaz beş yılda pek çok anı biriktirdim. Belli bir yaştan sonra tekrar okumak, hem maddi hem de manevi açıdan zor oluyor, zira, aynı anda mahkemede Hakim, Üniversite de de öğrenci olmak hiç te kolay değil.   Okula kayıt yaptırdığım gün Öğrenci İşleri’ndeki görevlinin sıra bana geldiğinde, beni veli zannedip, “Hani Öğrencimiz nerede? diye sorması unutamadığım ilk anım. deyim yerindeyse;  daha dakika bir gol bir, yani.! Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenciliğim boyunca Ataköy Yerleşkesi’ne her gelişimde, girişteki güvenlik görevlilerinin bana “Hocam” diye hitap etmesi de unutamadığım anılardan biri. Beni hiçbir zaman öğrenci olarak görmediler ve de öyle davranmadılar.. Çünkü okula her zaman takım elbise, kravat ve beyaz gömlek vs. giyerek gelirdim. Dış görünüşüm ve yaşım nedeniyle de, öğrenciden çok kıdemli bir öğretim üyesine benzediğim için!.. Öyle tahmin ettiler demek ki.... Bir anım var daha unutamadığım:   ANILARDAN BİR DEMET 2 Yıl 2002 idi sanırım.. Final sınavlarından birine geç kalmıştım. Hangi ders olduğunu tam olarak hatırlamıyorum. Elimde, her zamanki gibi içinde dava dosyası dolu çantamla amfi önüne doğru geldiğimde, aşağıda kapının önünde birikmiş bir öğrenci kalabalığı gördüm. Gecikmiş olmama rağmen, sınavın henüz başlamadığını da hemen anladım tabi.  Merdivenlerden aşağıya doğru -biraz da heyecanla- inmeye karar verdim, ancak kalabalıktan ötürü bu hemen mümkün olmadı.  Bir yandan da ne olduğunu, sınavın neden başlamadığını merak ediyordum. Merdivenlerden hızlı ve telaşlı bir şekilde tam inmeye çalıştığım sırada, birdenbire büyük bir sessizlik oldu. Ardından da kalabalık gayet saygılı bir şekilde ve iki taraflı olarak açılarak bana yol verdi. Ne olduğunu anlayamamıştım! Hemen sonra, - “Buyurun Hocam, hoş geldiniz!. Biz de sizi bekliyorduk.!” dediklerinde önce şaka yaptıklarını sandım. Sonra baktım gayet ciddiler! Tavrımı bozmadım, bu şekilde bana açılan orta yoldan sınav giriş kapısına rahatça ulaştığımda, öğrencilerden birisi kapıyı açıp içeri girmemi bekledi, ben şaşkın bir şekilde; - “Ne oluyor, Hoca nerede?” diye sorunca: - “Aaa, Siz Hoca değil misiniz!?” dediler. - “Hayır, öğrenciyim, ben de sınav için geldim.!’’ dediğimde, bütün öğrencilerin bir anda, zembereğinden boşalmış yay gibi kahkahalarla, katıla katıla güldüklerini.!... Sonrasında.... Utandığımı ve hafifçe kızardığımı hatırlıyorum!.... Sanırım çoğu derse devam etmeyen benim gibi öğrencilerdi, beni dersin hocası sanmışlardı!..   ANILARDAN BİR DEMET 3 2013 yılıydı sanırım. Yenibosnadaki mahkeme binasında, yine yoğun geçen günlerin birinde duruşmadayız, heyet halinde.. O esnada mübaşir yanıma gelerek yabancı ve kalabalık bir öğrenci grubunun misafir olarak mahkemeye geldiğini ve duruşmayı izlemek istediklerini söyleyerek, benden izin istedi. Ben, böyle bir şeyi beklemiyordum. Ancak, uygun gördüm ve kabul edip hemen içeriye almalarını söyledim. İçeriye, başlarında öğretmenleri olan hayli kalabalık bir öğrenci grubu girdi,.. hafif gürültüyle... Sanırım ortaokul öğrencileriydi. Hemen sonra duruşmayı merakla ve sessizce izlemeye başladılar.. Duruşma arasında merak ettim. Onlarla konuşmak, tanışmak istediğimi söyledim. Kendi kendime de, “yurt dışından geldikleri için Türkçe bilmiyorlar, dolayısıyla İngilizce konuşayım!” dedim.. Ortaya yakın İngilizcemle: - Hoş geldiniz. Nasılsınız? Nereden geldiniz! diye başladım ve karşılıklı konuşmamı heyecanla sürdürmeye çalıştım... Bu arada, tam duyamadıysam da, o gürültü sırasında -anlayabildiğim kadarıyla- Saraybosna’dan, yani kardeş bir şehir ve ülkeden geldiklerini anladım.Karşılıklı konuşmalarımız tam devam ediyor, hatta güzel gidiyor, derken... Bir müddet sonra bir tuhaflık sezdim!. Öğrenciler ve Öğretmenleri pek ingilizce konuşmak istemiyorlardı. Tam nedenini öğrenmek istiyordum ki, arkadan bir ses: - “Türkçe biliyoruz Hakim bey!” dedi. - Ya, Öyle mi ne güzel! Nerede öğrendiniz ? dedim. - İstanbul’da! dediler. Sonra da peşinden gülüşmeye başladılar. Şaşırmıştım.! - Nerede? dedim tekrar.. - “Yenibosna İlköğretim Okulunda.!” deyince şaşkınlığım bir kat daha arttı!. Nasıl yani? dememle birlikte hemen düzeltip; -Hakim bey, biz “Saraybosna’dan” değil, “Yenibosna’dan” geldik! dediler. Meğersem, ben yanlış anlamış ve “Bosna”ları karıştırmışım. Bu sefer gülme sırası salondakilerdeydi  ancak mahcup ta olmuştum. Sonradan özür diledim tabi..   ANILARDAN BİR DEMET 4 Bir hakim arkadaşımın yakını çok dertli bir şekilde bana anlatıyor. Elinde bir sürü belge, döküman, mahkeme kararları vs... En son kendisine gelen Danıştay bozma kararını göstererek : - Sayın Başkanım, İlk derece mahkemesinde dava açtım, kazandım!. Peşinden idare İstinafa götürdü, karar onandı, yine kazandım!. Peşinden Danıştay’da temyiz edildi... Savcılık lehime görüş bildirdi, haklısın dedi!.. Sonra Tetkik Hakimi inceledi dosyamı, o da lehime görüş açıkladı. Yani, o da haklısın dedi!. Haklılığım bu kadar ortada iken, Danıştay benim kararı bozdu ve aleyhime karar verdi. Şimdi başkanım, demem o ki : - Hakim benden taraf! Savcı benden taraf,! bu “Üye”ler de kim oluyor ki!, benim işi bozup aleyhime karar veriyorlar, anlayamadım yani! lütfen açıklar mısınız!? deyince bir an şaşırıp, gülmekle-gülmemek arasında kalakaldım...
Ekleme Tarihi: 06 Eylül 2024 - Cuma

ANILARDAN BİR DEMET

İdari Yargının bir zamanlar klasik gibi duran sorunlarından birisi de (Hakim-Savcı) ve Üye sorunuydu.

Yani Kimlik üzerinden yaşanan bir tartışma!.

Şimdilerde iyice unutulmuş gibi görünmesine rağmen, ilk zamanlar oldukça güncel konulardandı diye söyleyebilirim.

Kısaca anlatayım:

Mesleğe ilk başladığımız yıllarda şimdiki kimlik kartlarımızın yerine, bol sayfalı kimlik cüzdanlarımız

vardı, onu kullanıyorduk! Biraz uzaktan bakıldığında şöyle cep tipi not defterine de benzetilen...

Dışında, yani kapağında “Hakim-Savcı Kimlik Cüzdanı” diye yazan, iç kısmında ise, görev satırında kocaman harflerle “Üye” diye belirtilerek yazılmış bir cüzdan.... Bu çelişki gibi görünen husus; havaalanlarında, kamuya ait ofis veya bilet satış büroları gibi yerlerde kimi zaman tatlı bir

sorun(!) olarak karşımıza çıkardı. Bu konuda yaşadığım bir anım var, sizlerle kısaca paylaşmak isterim:

 

ANILARDAN BİR DEMET 1

Yıl 1994. Güneydoğu illerinden birinde Vergi Hakimi olarak görev yapıyorum. tatil döneminde Ankara’ya

gitmek üzere bulunduğum ilin THY bilet satış bürosuna gittim. Kendimi tanıttıktan sonra indirimli bilet

uygulamasından da yararlanmak suretiyle görevliden tek kişilik bir bilet istirham ettim.

O da işlem yapmak üzere hemen;

- Kimliğinizi verir misiniz? dedi. O zamanlar cüzdan var tabi!.. Kimlik cüzdanımı çıkarıp verdim..

Görevli, önündeki klavyeye bir iki giriş yaptıktan sonra, dikkatlice cüzdanın sayfalarını çevirmeye başladı... İç sayfaları karıştırırken “Üye” yazan kısma geldi. Baktı, baktı!..

O anda yüzünün şekli birden değişerek;

-Ama beyefendi burada üye yazıyor!. Hakim- Savcı yazmıyor ki! dedi.

Ben, biraz da şaşırarak hafif tebessümle birlikte mahkemede görev yaptığımı ve Hakim olduğumu söyledim.

Ancak o ısrarla “üye” yazılı olan kısmı göstererek, burada öyle yazmıyor, bu nedenle indirimli işlem

yapamam! dedi. daha önceden bu gibi gelişme ve olaylara, hatta tartışmalara azıcık aşina olduğum için,

- sakin olmaya karar vererek, konuyu izah etmeye ve hafiften onu iknaya çalıştım.

Ancak görevli tabir yerindeyse Nuh diyor, Peygamber demiyordu!.. Hakim olduğumu söylüyorum, doğruyu söylesem de, o “Üye” sayfasına takılmış” bir kere... Anlamıyor mu? Anlamak mı istemiyor belli değil! Hemen tavrını netleştirerek;

- Olmaz! indirim uygulayamam! Hakim-Savcı olmanız lazım!

Ben, o andan itibaren iki saat(!?) izah edip, Milli Eğitim ve Emniyet gibi kurumlarda da benzeri durumların örneklerini vermek suretiyle, Hakim ile Üyenin aynı kavramlar olduğunu, aralarında fark olmadığını vs.. anlattım durdum.

Ancak ikna olmamış gibiydi.

Mütereditti. Daha ne yapabilirdim bilmiyorum, sıkıntılı bir durum yani!

- Varsa şefinize veya müdürünüze sorun o zaman! dedim.

Neden sonra görevli, şef veya müdürüne sormak için -bankodan biraz da nazlanarak çıkıp- yan taraftaki

odaya yani amirinin odasına girdi. Biraz sonra, sanki üzgün gibi, başı önde, yüzü düşmüş bir şekilde tekrar

geldi.. Heyecanla bekliyorum sonucu !!!...

-Tamam beyefendi, haklıymışsınız!. Ancak “Hakim Üye”( !?) olarak işlem yapacağım.! dedi. Bir an

şaşırdım! Ancak haklı çıkmış olmanın gizli ve tatlı sevinciyle;

- Olsun dedim, benim için fark etmez!.. İkisi de aynı

zaten!

Örneğin, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde geçirdiğim 2000-2005 yılları arasına

ilişkin o unutulmaz beş yılda pek çok anı biriktirdim.

Belli bir yaştan sonra tekrar okumak, hem maddi hem de manevi açıdan zor oluyor, zira, aynı anda mahkemede Hakim, Üniversite de de öğrenci olmak hiç te kolay değil.  

Okula kayıt yaptırdığım gün Öğrenci İşleri’ndeki görevlinin sıra bana geldiğinde, beni veli zannedip,

“Hani Öğrencimiz nerede? diye sorması unutamadığım ilk anım. deyim yerindeyse;

 daha dakika bir gol bir, yani.!

Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenciliğim boyunca Ataköy Yerleşkesi’ne her gelişimde, girişteki güvenlik

görevlilerinin bana “Hocam” diye hitap etmesi de unutamadığım anılardan biri. Beni hiçbir zaman öğrenci olarak görmediler ve de öyle davranmadılar..

Çünkü okula her zaman takım elbise, kravat ve beyaz gömlek vs. giyerek gelirdim. Dış görünüşüm ve yaşım nedeniyle de, öğrenciden çok kıdemli bir öğretim üyesine benzediğim için!.. Öyle tahmin ettiler demek ki....

Bir anım var daha unutamadığım:

 

ANILARDAN BİR DEMET 2

Yıl 2002 idi sanırım.. Final sınavlarından birine geç kalmıştım. Hangi ders olduğunu tam olarak hatırlamıyorum. Elimde, her zamanki gibi içinde dava dosyası dolu çantamla amfi önüne doğru geldiğimde, aşağıda kapının önünde birikmiş bir öğrenci kalabalığı gördüm. Gecikmiş olmama rağmen, sınavın henüz başlamadığını da hemen anladım tabi.

 Merdivenlerden aşağıya doğru -biraz da heyecanla- inmeye karar verdim, ancak kalabalıktan ötürü bu hemen mümkün olmadı.

 Bir yandan da ne olduğunu, sınavın neden başlamadığını merak ediyordum. Merdivenlerden hızlı ve telaşlı bir şekilde tam inmeye çalıştığım sırada, birdenbire büyük bir sessizlik oldu. Ardından da kalabalık gayet saygılı bir şekilde ve iki taraflı olarak açılarak bana yol verdi.

Ne olduğunu anlayamamıştım! Hemen sonra,

- “Buyurun Hocam, hoş geldiniz!. Biz de sizi bekliyorduk.!” dediklerinde önce şaka yaptıklarını

sandım. Sonra baktım gayet ciddiler! Tavrımı bozmadım, bu şekilde bana açılan orta yoldan sınav giriş kapısına rahatça ulaştığımda, öğrencilerden birisi kapıyı açıp içeri girmemi bekledi, ben şaşkın bir şekilde;

- “Ne oluyor, Hoca nerede?” diye sorunca:

- “Aaa, Siz Hoca değil misiniz!?” dediler.

- “Hayır, öğrenciyim, ben de sınav için geldim.!’’

dediğimde, bütün öğrencilerin bir anda, zembereğinden boşalmış yay gibi kahkahalarla, katıla katıla güldüklerini.!... Sonrasında....

Utandığımı ve hafifçe kızardığımı hatırlıyorum!....

Sanırım çoğu derse devam etmeyen benim gibi öğrencilerdi, beni dersin hocası sanmışlardı!..

 

ANILARDAN BİR DEMET 3

2013 yılıydı sanırım. Yenibosnadaki mahkeme binasında, yine yoğun geçen günlerin birinde duruşmadayız, heyet halinde..

O esnada mübaşir yanıma gelerek yabancı ve kalabalık bir öğrenci grubunun misafir olarak mahkemeye

geldiğini ve duruşmayı izlemek istediklerini söyleyerek, benden izin istedi. Ben, böyle bir şeyi beklemiyordum.

Ancak, uygun gördüm ve kabul edip hemen içeriye almalarını söyledim.

İçeriye, başlarında öğretmenleri olan hayli kalabalık bir öğrenci grubu girdi,.. hafif gürültüyle... Sanırım ortaokul öğrencileriydi.

Hemen sonra duruşmayı merakla ve sessizce izlemeye başladılar..

Duruşma arasında merak ettim. Onlarla konuşmak, tanışmak istediğimi söyledim. Kendi kendime de, “yurt dışından geldikleri için Türkçe bilmiyorlar, dolayısıyla İngilizce konuşayım!” dedim.. Ortaya yakın İngilizcemle:

- Hoş geldiniz. Nasılsınız? Nereden geldiniz! diye

başladım ve karşılıklı konuşmamı heyecanla sürdürmeye çalıştım...

Bu arada, tam duyamadıysam da, o gürültü sırasında

-anlayabildiğim kadarıyla- Saraybosna’dan, yani

kardeş bir şehir ve ülkeden geldiklerini anladım.Karşılıklı konuşmalarımız tam devam ediyor, hatta güzel

gidiyor, derken... Bir müddet sonra bir tuhaflık sezdim!.

Öğrenciler ve Öğretmenleri pek ingilizce konuşmak istemiyorlardı. Tam nedenini öğrenmek istiyordum ki,

arkadan bir ses:

- “Türkçe biliyoruz Hakim bey!” dedi.

- Ya, Öyle mi ne güzel! Nerede öğrendiniz ? dedim.

- İstanbul’da! dediler. Sonra da peşinden gülüşmeye

başladılar. Şaşırmıştım.!

- Nerede? dedim tekrar..

- “Yenibosna İlköğretim Okulunda.!” deyince

şaşkınlığım bir kat daha arttı!. Nasıl yani? dememle

birlikte hemen düzeltip;

-Hakim bey, biz “Saraybosna’dan” değil,

“Yenibosna’dan” geldik! dediler.

Meğersem, ben yanlış anlamış ve “Bosna”ları

karıştırmışım. Bu sefer gülme sırası salondakilerdeydi  ancak mahcup ta olmuştum. Sonradan özür diledim tabi..

 

ANILARDAN BİR DEMET 4

Bir hakim arkadaşımın yakını çok dertli bir şekilde bana anlatıyor. Elinde bir sürü belge, döküman, mahkeme kararları vs... En son kendisine gelen Danıştay bozma kararını göstererek :

- Sayın Başkanım, İlk derece mahkemesinde dava açtım, kazandım!.

Peşinden idare İstinafa götürdü, karar onandı, yine kazandım!.

Peşinden Danıştay’da temyiz edildi...

Savcılık lehime görüş bildirdi, haklısın dedi!..

Sonra Tetkik Hakimi inceledi dosyamı, o da lehime görüş açıkladı. Yani, o da haklısın dedi!. Haklılığım bu

kadar ortada iken, Danıştay benim kararı bozdu ve aleyhime karar verdi. Şimdi başkanım, demem o ki :

- Hakim benden taraf! Savcı benden taraf,! bu “Üye”ler de kim oluyor ki!, benim işi bozup aleyhime karar

veriyorlar, anlayamadım yani! lütfen açıklar mısınız!? deyince bir an şaşırıp, gülmekle-gülmemek arasında kalakaldım...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adliyehaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.