İstanbul Cumhuriyet Savcısı İbrahim ÇİÇEK
Köşe Yazarı
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İbrahim ÇİÇEK
 

TAN GAZETESİ BASKINI

  Tüm dünyada milliyetçi rüzgârlar eserken, Türkiye’de de savaştaki Alman üstünlüğüne bağlı olarak ortaya çıkan Almanya yanlısı ırkçı ve Turancı olarak nitelenen yayınlar ve yazılar da arttı. Hükümet, dış politikadaki hassas dengeleri gözeterek Almanya yanlısı bu akımlara ve yayınlara karşı sesiz kalmayı tercih etti.         İkinci Dünya Savaşı sürerken Naziler, Franz von Papen’i 1939’da Almanya’nın Ankara Büyükelçisi olarak atadı. Bu tarihten sonra Almanya, ilanlar aracılığıyla Cumhuriyet, Akşam, Haber ve Son Posta gibi günlük gazeteler ile Uyanış gibi dergilere propaganda amacıyla para aktarmaya başladı. Sovyetler Birliği, 19 Mart 1945 günü Türkiye’ye bir nota vererek Türk-Sovyet dostluk ve saldırmazlık anlaşmasını yenilemek istemediğini bildirdi. Ruslar, boğazların ortak savunulmasını ve Montreux Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesini istiyordu. Bu arada Sovyet basınında SSCB’nin Türkiye’nin doğusundan toprak istediği haberleri çıkmaya başladı. Amerika bu gerginlikte tarafsız kalmayı tercih edince Ankara yalnız kaldı. Savaş boyunca Nazilerden yana oluşturulmuş kamuoyunda, Moskova’ya karşı büyük bir tepki baş gösterdi. Tepkinin hedefi de demokrasi talep eden Tan gazetesi ve onun bünyesindeki solcular oldu Sovyetlerin Türkiye’ye taleplerini ilettiği gün, Ankara’da CHP’li Celal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes, parti yönetimine, “Dörtlü Takrir” diye adlandırılan bir önerge vererek demokratik açılım istediler. Önerge reddedildi. Dörtler CHP’den istifa etti yeni bir partinin kurulması için harekete geçtiler. İsmet İnönü, 1 Kasım’da Meclis’i açarken muhalif bir parti ihtiyaç olduğunu dile getirmişti. Tan Gazetesi, ilk kez ‘Milliyet’ adı altında 11 Şubat 1926 tarihinde yayın hayatına başladı. Gazetenin sorumlu müdür Burhan Cahit Morkaya, başyazarı ise Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı olan Mahmut Soydan’dı. Daha sonra, İstiklal Mahkemesi’nde “hıyanet” ile suçlanan ve bir süre gazetecilik yapması yasaklanan Ahmet Emin Yalman, Mustafa Kemal Paşa tarafından affedilince, Zekeriya Sertel ve Halil Lütfü Dördüncü ortaklığıyla ‘Tan’ gazetesini İş Bankası’ndan satın alarak yayın hayatına başladı. 9 Kasım 1938 tarihindeAhmet Emin Yalman’ın ayrılmasıyla gazete Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in kontrolüne geçti. Sertellerin yönetiminde Tan Gazetesi yedi yıl boyunca hükümetin keyfi uygulamalarını eleştirdi, tek parti yönetimine karşı çıktı ve sol düşüncenin bayraktarlığını yaptı. Tan gazetesi, II. Dünya Savaşı sırasında, savaş karşıtı ve antifaşist bir yayın politikası izledi. İktidarın Nazi Almanya’sına yakınlaşmasına karşı çıktı. Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler kurulmasını savundu. Bu tavır hem CHP yönetimini hem de Nazilere sempatiyle bakan İslamcı ve milliyetçi kesimleri rahatsız etti. Sağcı kesimler gazeteyi Sovyetlerin maşası olmakla suçluyordu. II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerin bozulmaya başlaması ve bu sırada Tan Gazetesi’nin çok partili hayata geçişi ve demokrasiyi savunması, Kâzım Karabekir Paşa’ya ait (bir dönem matbaadan çuvallarla alınıp yakılarak imha edilen) hatıraları tefrika etmeye başlaması gazeteye karşı olan tepkileri daha da artırdı. Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel hakkında komünistlik suçlaması yapılmaya başlandı. Bu eleştiriler ve suçlamalar, iktidardaki Halk Partisi hükümetini de etkiledi. Hükümet, harekete geçince, Tan Gazetesi, ertesi gün çıkan sayısında Kâzım Karabekir’in hatıralarının yayınını durdurduğunu açıklamak zorunda kaldı. CHP içinde oluşan ve başını Celal Bayar, Adnan Menderes, Tevfik Rüştü Aras gibi vekillerin çektiği muhalefet yeni bir parti kurma hazırlıkları içindeydi. Dörtler olarak da bilinen bu muhalif grup, Tevfik Rüştü Aras vasıtasıyla Tan Camiası ile iletişime geçti. Ülkenin çok partili birrejime geçmesini uzun zamandır savunan Serteller, geniş bir demokrasi cephesi oluşturmak amacıylayeni oluşan bu muhalefete destek verme kararı aldı. Bu amaca uygun olarak da bir dergi çıkarmaya karar verildi. Böylece “Görüşler” dergisi doğmuş oldu. Bir demokrasi platformu oluşturmak istendiği için liberal görüşlere de dergide yer verileceği açıklandı. Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün başını çektiği siyasi hareket de dergide yer buldu. Bu ilişki Tan Gazetesi’ni iktidarın boy hedefi haline getirilmesine neden oldu. CHP’nin taraftarı olan Akşam, Tasvir, Vakit ve Cumhuriyet gibi gazeteler, Tan Gazetesi ve Sertelleri hedef göstermeye başladı. Görüşler dergisinin ilk sayısı 1 Aralık 1945 tarihinde yayınlandı. Sosyalist yayını andıran dergi, yine kapaktan yazı kadrosunu da ilan etti. Dergide, Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt, Tevfik Rüştü Aras, Nail V. Çakırhan, Esat Adil Müsecaplıoğlu, Adnan Cemgil, Behice Boran, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’in yazıları yer aldı. Dergi çıktığı gün büyük ilgi gördü. Kısa zamanda baskısı tükendi. Bunun üzerine ikinci baskı yapıldı. İlk sayı o güne dek rastlanmayan bir rekor kırarak 55 bin sattı. Bu yoğun ilgi aynı zamanda derginin sonunu hazırladı ve bu sayı, aynı zamanda son sayı oldu. Dergide “Zincirli Hürriyet” başlığı altında tek şef ve tek parti sisteminin demokratik hak ve özgürlüklerimizi nasıl zincire vurduğu anlatılıyordu. Derginin bu şekilde çıkışı hükümeti, özellikle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Rüştü Saraçoğlu’nu kızdırdı. Bayilere Tan, Yeni Dünya ve Görüşler Dergisi’nin satılmaması yönünde talimat verildi. Yandaş gazetelere de karşı hücuma geçmeleri talimatı verildi. Türk basınının büyük bir kısmı dergiye ve yazarlarına cephe aldı. Görüşler Dergisi, iktidarın ve milliyetçilerin boy hedefi haline geldi. Dergisi’nin yayınlandığı 1 Aralık’ta Cumhuriyet Gazetesi, birinci sayfasında Görüşler Dergisine ilişkin bir karikatüre yer verirken, hemen yanındaki haberde de “Zekeriya Sertel’in fikirleri Moskova’da takdirle karşılanıyor” başlığını attı. 2 Aralık 1945 tarihinde Tasvir Gazetesi “Bu millet kendisine fenalık edenleri hiçbir zaman affetmemiştir. Yakın tarih bu milli intikamın misalleri ile doludur” diye başlık attı. 3 Aralık tarihli Vatan Gazetesi’nde, Görüşler dergisinin logosundaki “G” harfi orağa benzetildi. Cumhuriyet Gazetesi, bu benzetmeden yola çıkarak bunun çekici nerede diyerek “Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar. ‘Yeni Dünya’ ve ‘Görüşler’ kızıl propaganda organlarıdır” diye manşet attı. Gazeteler Tan’ı ve Sertelleri, Moskova ile iş birliği içinde olan ve Sovyet rejimi isteyen ‘Kızıllar’ olarak suçlayarak hedef gösterdi. Tanin ve Tasvir gazeteleri bu konuda öne çıkan gazetelerdi. “Bozguncu Kızıllara karşı milleti uyanıklığa ve birliğe davet ediyoruz” diyen Tasvir, gençliği her türlü parti fikrinin üstünde yurt savunması için harekete geçmeye çağırıyordu. Artan tepkiler üzerine Celal Bayar ve grubu, dergi ile ilişkilerinin olmadığını gazetelere ilan vererek açıklamak zorunda kaldı. Tan Gazetesi Baskını’nın fitilini ateşleyen 3 Aralık 1945 tarihinde Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin Gazetesi’ne attığı,“Kalkın Ey Ehli Vatan!” manşeti oldu. Tanin gazetesinin sahibi ve başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın aynı zamanda CHP milletvekiliydi.Yalçın, kışkırtıcı bir üslupla kaleme aldığı yazısında gençliği ayaklanmaya çağırdı. Aynı gazetenin ilk sayfasında yine büyük puntolarla “Bir Vatan Cephesi’ne Lüzum Vardır” başlığıatılmıştı. Yalçın’ın hedef gösterdiği komünistler, Tan Gazetesi’nin sahibi olan Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftiydi. Tanin Gazetesi’nde çıkan yazıların ardından Sabiha Sertel, 4 Aralık’ta Tan Gazetesi’nde “Gazeteden Değil Kamuoyundan Korkmalı” başlıklı bir yazı yayımladı. Artan tansiyon sebebiyle CHP içerisinden bir tanıdığı Zekeriya Sertel’i tedbirli olmaları konusunda uyardı. Bunun üzerine Zekeriya Sertel, eskiden beri tanıdığı İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ı arayarak tedbir alınmasını istedi. Valisi Lütfi Kırdar, Zekeriya Sertel’egerekli tedbirleri aldığını ve merak etmemesi gerektiğini söyledi. 4 Aralık 1945 tarihinde, İstanbul Üniversitesi’ndeki derslikleri basan bir grup genç, İttihatçı Hüseyin Cahit’in, “Kalkın Ey Ehli Vatan” başlıklı Tanin gazetesini sallayarak öğrencileri gösteriye çağırdı. İddiaya göre dönemin CHP müfettişi Alaattin Tiritoğlu tarafından başlatılan operasyonla, öğrenci yurtlarında, üniversite dersliklerinden toplanan kalabalığın Beyazıt Meydanı’nda toplanması sağlandı. Vatan Gazetesi’nin haberine göre o gün CHP’nin İstanbul İl binasına davet edilen hükümet yanlısı gazetecilere, “Muhalif gazetelere cephe alın” direktifi verildi. O sırada Tasvir Gazetesi’nde istihbarat şefi olarak çalışan Tekin Erer’e göre, CHP İstanbul İl Teşkilatı tarafından 3 Aralık 1945 Pazartesi akşamı talebe yurtlarına gerekli talimat verilmiş ve ertesi sabah Tan Gazetesi aleyhine büyük bir nümayiş yapılacağı bildirilmişti. Babıâli Yokuşu’nda, İstanbul Valiliği’nin yakınındaki Tan Gazetesi’nin önünde 4 Aralık 1945 sabahı bir gösteri yapılacağını herkes biliyordu ve poliste hazır bekliyordu. Aynı gün sabah, Tan okuru bir üniversite öğrencisi Sertellerin evini arayarak bazı gençlerin gazeteyi basacağını bildirdi. Zekeriya Sertel, Vali Lütfi Kırdar’ı tekrar aradı, matbaanın etrafını polis kuvvetleriyle kuşattığını ve “Tehlike yok” yanıtını aldı. Vali Lütfü Kırdar, Zekeriya Sertel’den evde kalmamalarını istedi. Bu cevabı karşısında Sabiha ve Zekeriya Sertel aceleyle Vâlâ Nureddin’in Kalamış’taki evine gittiler. 4 Aralık 1945 günü öğrenciler sınıfları boşaltıp Beyazıt Meydanı’nda toplanmaya başladı. Toplantı, bir anda büyük bir mitinge dönüştü. Öğrencilerin ellerindeki pankartlardan mitingin önceden planlandığı anlaşılıyordu. Saat 9.30’da kalabalık bir sel gibi Beyazıt Meydanı’ndan, Çarşıkapı istikametinde yürüyüşe geçti. Protestocular, “Kahrolsun komünistler” ve “Komünistler Moskova’ya” gibi sloganlar atıyordu. Beyazıt Meydanı’ndan yürüyüşe başlayan kalabalık kısa sürede büyüdü. Ellerinde bayraklar, Atatürk ve İnönü resimleri vardı. Pankartlarda ise dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde Türkiye’deki kadar hürriyet bulunmadığı yazılıydı. Asıl hedef Tan Gazetesi olmasına rağmen, önce Cağaloğlu yokuşun başında bulunan ve sol eğilimli yayınlar da satan Salâh Birsel, Burhan Arpad ve İhsan Devrim’in kurduğu ABC Kitabevi dakikalar içinde talan edildi. Göstericiler Cağaloğlu’ndan doğruca, asıl hedefleri olan Tan Matbaası’na yöneldi. Üç katlı binada o sırada klişeciler ve ciltçiler dışında yazı işlerinden Nail Çakırhan vardı. Saldırı olacağı haberini alan Serteller evlerinde kalmışlardı. Polis gençleri durdurmadığı gibi adeta yönlendirdi. İçerideki çalışanlar çatıdan yan binaya kaçtılar. Boş kalan binaya önce taşlar yağdı. Bütün camlar kırıldı. Tan Matbaası’na giren bir grup balyozlar, çekiçler, sopalarla ortalığı kırıp dökmeye başladı. Masalar, daktilolar, dosyalar, kâğıtlar sokağa atıldı. Son saldırgan binadan çıkarken çatıya bir Türk bayrağı astı. Yarım saat süren kuşatmanın sonunda binatamamen tahrip edildi. Ölü ya da yaralı olmadı. Ama matbaa kullanılamaz hale sokuldu. Tan Matbaası tahrip edildi, ancak topluluğun öfkesi dinmedi. “Allah! Allah!”, “Komünistlere ölüm!” sloganlarıyla, ellerinde Atatürk ve İnönü resimleriyle bu kez Tünel’e doğru yürüyüşe geçtiler. Köprünün açılmasına ve polisin kordon oluşturmasına rağmen Taksim Meydanı’na varmayı başardılar. Taksim Anıtı’na çelenk koydular. Kitle, İstiklal Caddesi’ndeki Sabahattin Ali’nin çıkardığı Yeni Dünya ve La Turquie gazetelerini de 15 dakika içerisinde yakıp yıktı. Kalabalıktan bir bölüm daha sonra Tarık-Asım Us kardeşlerin çıkardığıVakit Gazetesi’nin önüne giderek penceresinde görünen Necip Fazlı Kısakürek lehinde tezahüratta bulundu. Çok sayıda saldırgan vapura binip Kadıköy’e geçip Sertellerin evini basmaya kalkıştı. Vali Lütfi Kırdar bir yandan Sertelleri arayıp evlerini terk etmelerini tavsiye ederken bir yandan da vapurun Kadıköy’de durmadan Adalar’a gitmesini sağladı. Çoğu üniversite öğrencisi, binlerce kişiden oluşan kalabalık Sertelleri bulup çırılçıplak soyduktan sonra kırmızıya boyamayı düşünecek kadar öfke doluydu. Zekeriya Sertel, anılarında kitlenin amacının kendilerini çırılçıplak soyarak yanlarında getirdikleri kırmızı boyayı üstlerine dökmek ve “İşte kızıllar!” diye dolaştırarak ardından Emniyet Müdürlüğü’ne teslim etmek olduğunu anlatıyor. Göstericiler daha sonraSovyet Konsolosluğu’na saldırdı. Ancak konsolosluk polis koruması altındaydı. Sovyetler Birliği, konsolosluğa saldırının polis koruması altında ve hükümet desteğiyle yapıldığı gerekçesiyle protesto notası verdi. Sovyetler ve sol muhalefet gösteri ve olayların, “Milli Şef Yönetimi” ve “tek parti rejimi” tarafından düzenlendiğini savundu. Bu işin İnönü’nün bilgisi dâhilinde, Saraçoğlu’nun verdiği emir üzerine polis tarafından tertiplenip yürütüldüğü iddia edildi. Gösteri yapan ve matbaaya saldıran gençler arasında birçok sivil polis olduğu söyleniyordu. Göstericiler iki saat sonra dağıtıldı. Öğleden sonra batılı ajanslar, Türkiye’de 20 bin kişinin katıldığı antikomünist bir gösteri düzenlendiğini dünyaya duyurdu. Olayların ardından saldırıya uğrayan diğer sosyalist eğilimli gazete ve dergilerle birlikte Tan da yayın hayatına son vermek zorunda kaldı. Beyoğlu dükkânlarının kimi korkudan kimi coşkudan bayrak asmış, gösteriler Ankara, İzmir ve Bursa’ya da sıçramıştı. Gençlerin Amerikan elçiliği binası önünden geçerken “Yaşasın Hür Amerika” diye bağırdıkları iddia edildi. Zekeriya Sertel, “Talebe namı altında matbaamızı balyozlarla tahrip edenler gayri mesul birtakım serseriler ve gizli polise mensup kimselerdi”diyor ve olayın kendiliğinden ortaya çıkan bir hareket olmadığını, planlı, programlı, bizzat devletin yönlendirmesiyle gerçekleşen bir olay olduğunu belirtiyor. Ayrıca Tan baskını öncesiTanin gazetesinde yayımlanan yazının emrinin de dönemin hükümeti tarafından verildiğini ileri sürüyor. Sabiha Sertel, ellerinde baltalarla, balyozlarla gelen başıbozuk alayın, iktidar partisinin bazı ileri gelenlerinin teşvikiyle olduğunu ve ‘Amerikan emperyalizmine verilen bir taviz’ olarak gördüğü saldırıyla Saraçoğlu Hükümeti’nin, muhalif Celal Bayar grubunun ilerici kuvvetlerle iş birliği yapmasını önlemeyi ve memlekette komünistlerle mücadeleye geçildiğini göstererek Amerika’dan yardım almayı amaçladığını belirtmektedir İki kutuplu yenidünya düzeninde ABD ile iyi ilişkiler kurma, ABD’den gelecek olan Marshall Yardımı gibi askeri ve ekonomik yardımlardan yararlanma çabasında olan iktidar için Tan Baskını, ABD’ye yurt içinde komünizm tehlikesine karşı mücadele edildiğini göstermek açısından da önemli bir fırsat yarattı. Basın, Tan Gazetesi’ne yapılan saldırıyı, basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olarak değil çoğunlukla baskını komünizme karşı bir savunma refleksi olarak değerlendirdi.”Kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazısıylaTan baskınının fitilini ateşleyen Hüseyin Cahit Yalçın, ertesi günkü Tanin’de olayı, “milli Türk mukavemeti” diye yorumladı. Cumhuriyet Gazetesi ertesi gün, “… milli birliği korumak duygusundan başka hiçbir amaç gütmeyen bu hareket her yerde takdirle karşılanmıştır” başlığını attı. Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay, 6 Aralık tarihli yazısında, gençlerin nümayişi hazırlıksız bir heyecan eseri yaptığını ve tahrikin doğrudan doğruya bozguncu gazeteler tarafından geldiğini yazdı. Gazeteler, gençliğin eylemini, vakarlı, haklı, heyecanlı ve gurur verici buluyordu. Gazetedeki manşetler ortak bir karar almışçasına verilmişti. Bu dönemde gazeteciyazarların çoğu, tek parti döneminin milletvekilleriydi ve iktidar partisiyle organik bağları vardı. Falih Rıfkı Atay, Asım Us, Hüseyin Cahit Yalçın, Ethem İzzet Benice tek parti döneminin milletvekilleriydi. Tan Olayı sırasında İstanbul’da sıkıyönetim olmasına karşın göstericilerden yargılanıp mahkûm olan olmadı. 7 Şubat 1946 tarihinde linç ve yağma eylemine maruz kalan Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt veTan Gazetesi yazı işleri müdürü Halil Lütfü Dördüncü, Tan Gazetesi’nde yayımlanan yazılar vasıtasıyla Büyük Millet Meclisi ve Hükümetin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif etmek suçlamasıyla tutuklandı. Yargılamanın başlamasıyla birlikte kamuoyu yargılananların yanında yer aldı ve savunmalar gazetelerde olduğu gibi yayınlandı. Hükümet güç duruma düştü. Sabiha ve Zekeriya Sertel’e birer yıl, Cami Baykurt’a on ay, Halil Lütfü Dördüncü’ye de dokuz ay hapis cezası verildi. Kararı temyiz edildi. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 14 Mayıs 1946 tarihinde beraat kararı verdi ve SabihaZekeriya Sertel, Cami Baykurt ve Halil Lütfü Dördüncü serbest bırakıldı Tan Baskını’ndan sonra antikomünist bir histeri, bütün topluma yayıldı. Karaköy’deki ünlü “Tan Mezecisi” korkudan adını Can Mezecisi’ne çevirdi. “Rus Salatası”na korkudan “Amerikan Salatası” denir oldu. Sonraki yıllarda da nice yazar, gazeteci, aydın, “komünistlik” suçlamasıyla izlendi, yargılandı ve öldürüldü. Bundan sonra siyasal alanda, basında, üniversitelerde sosyalistlere dönük baskı ve antikomünist siyaset aralıksız sürdü. Tan Gazetesi’nde yazıları çıkan ve Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa Dergisi’ni çıkaran Sabahattin Ali, 1948 yılında öldürüldü. Nazım Hikmet, Sovyetler Birliği’ne kaçmak zorunda kaldı. Bütün bu gelişmeler sonucu Serteller, 9 Eylül 1950 tarihinde yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar. Sabiha Sertel, 1968 yılında Bakü’de akciğer kanserinden öldü. Zekeriya Sertel, 1980 yılında Paris’te öldü. Kimilerine göre, “Tan Olayı” ileride kurulacak olan Demokrat Parti’nin sol etkilerden uzak tutulması için bir uyarı niteliği taşıyordu. Rejimin bu sert tepkisi karşısında Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes gibi isimler komünist olarak bilinen çevreden uzaklaştı. Baskından bir ay sonra 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti kuruldu. Demokratlarla sosyalist aydınlar arasında kısan süren yalancı bahar sona erdi. Geriye bir tek 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’nin Bursa listesinden aday olan Mehmet Ali Aybar kaldı. Tan baskınından 22 yıl sonra dönemin İstanbul Sıkıyönetim Savcısı Kazım Alöç, Yeni Gazete’ye, baskının Halk Partisiyle ilgisi olduğunu açıkladı. Savcıya göre olaylardan sonra Halk Partisi Müfettişi Alaattin Tiritoğlu (Uşak Milletvekili) tutukluları ziyaret etmişti. Alaattin Tiritoğluve arkadaşları bu iddiayı kabul etmediler. İlginç olan Tiritoğlu’nun1960’ta Türkiye Sosyalist Partisi’nin kurucuları arasında yer alması vedaha sonra bu partiye başkan seçilmesiydi. Tan Matbaası’nın basıldığı günlerde İstanbul Üniversitesi’nin öğrencileri arasında Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, İlhan Selçuk, Orhan Birgit, Ali İhsan Göğüs, Recai Kutan, Korkut Özal gibi isimler vardı. Yıllar sonra saldırgan grubun içinde Süleyman Demirel, Turgut Özal, İlhan Selçuk, Orhan Birgit, Celâdet Moralıgil, Ali İhsan Göğüsgibi isimlerin de yer aldığı iddia edilmiş, Süleyman Demirel saldırılarda yer aldığını itiraf etmişti. Süleyman Demirel, 11 Eylül 2005 tarihinde Milliyet gazetesi Ankara temsilcisi Fikret Bila’ya verdiği röportajda Tan Matbaası baskınına katıldığını doğruladı. Süleyman Demirel, “Elebaşı değildik ama bu olaya katıldığımız doğrudur. Bir öğrenci hareketiydi. O zaman İstanbul’da zaten iki üniversite vardı. İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ). Biz, İTÜ’de talebeydik. 21-22 yaşlarında gençlerdik. Bizden büyükler de vardı. O zaman üniversite gençliğinin bir kişilik gösterme hevesi vardı. O zamanki havadan etkilenmemek mümkün değildi. Anti-komünizm çok revaçtaydı. Bizim de hissiyatımız öyleydi. Tan gazetesinin idare binasına girdiler. Ben aşağıda sokaktakilerin arasındaydım. Gazete idarehanesine çıkarak biraz kırma dökme yaptılar. Pencerelerden aşağıya radyoları, daktiloları falan attılar. Ben kırma dökme işine karışmamıştım. Sadece Tan gazetesine değil, o gün, Sovyetler Birliği’nin İstanbul’daki sefaret binasının önüne de gittik, protesto için çelenk koyduk. Çünkü 1945 sonrası, Stalin, ‘boğazları isterim’ diyor, ‘anlaşma tanımam’ diyor. Biz buna karşı bu tepkiyi gösteriyoruz. Öyle bir ortam; Nâzım Hikmet sürülmüş, Sabahattin Ali sınırda öldürülmüş. Öyle bir atmosfer var. Etkilenmemek mümkün değil” İlhan Selçuk’ta daha sonra Tan baskında yer aldığını kabul etti ve “Ben yürüdüm, ama binaya girmedim, Tan’ı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu” dedi. Tan baskında yer alanlar daha sonra devletin yüksek mevkilerine terfi ettirildiler. Süleyman Demirel, cumhurbaşkanlığına kadar yükseldi. Olaylarda ön planda yer alan Orhan Birgit, bu olaydan 10 yıl sonra 6/7 Eylül Olayları’nda da yer aldı ve daha sonra CHP milletvekili oldu ve ardından bakan oldu. Ali İhsan Göğüs’de daha sonra CHP’de bakanlık yaptı. İlhan Selçuk, daha sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi ve başyazarı oldu. Tan Gazetesi’ni protesto edenkitlenin arasında İlhan Selçuk’la Süleyman Demirel’in yan yana bulunması da düşündürücüdür. Üniversite öğrencisi binlerce gencin bir anda kampüste toplanması, ellerine sopaların, posterlerin, bayrakların verilmesi yapılan hareketin kendiliğinden bir hareket olmadığını gösteriyordu. Zekeriya Sertel de anılarında, saldırının İnönü’nün bilgisi içinde Başbakan Saraçoğlu’nun emriyle polis tarafından düzenlendiğini ifade etmekteydi. Tevfik Çavdar, Halk Partisi’nin İstanbul örgütünün eylemi planladığını, İstanbul’da tüm öğrenci yurtlarının partili üyelerce ziyaret edildiğini belirtiyor. Hıfzı Topuz, solcu basını yok etmek için düzenlenen bu eylemde İl Başkanı Alaattin Tiridoğlu’nun gençleri örgütlediğini söylemektedir. Tan Gazetesi Baskını, Cumhuriyet Türkiye’sinde sivil güçlerle örgütlü bir şekilde gerçekleştirilen linç, katliam ve yağma olaylarında perdenin ilk kez açıldığı tarih oldu. Kimilerine göre Tan Gazetesi Baskını, bir devlet politikası olduğu ve bu politikanın ihtiyaç duyulduğu her dönemde hayata geçirilmekteydi. Güç kullanarak basını susturmaya yönelik bu girişimin üzerine maalesef gidilmedi. Olaylara sebebiyet veren gençlerden hiçbirigözaltına alınmadı. Böylece basın tarihinin bu karanlık sayfasının üzeri ne yazık ki hızla örtüldü. KAYNAKLAR: 1 - Zekeriya Sertel, “Hatırladıklarım”, Remzi Kitabevi, 2000 2 - Sabiha Sertel, “Roman Gibi”, Ant Yayınları, 1969 3 - Ahmet Emin Yalman, “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, C.II-III”, 1970. 4 - Mithat Kadri Vural, “II. Dünya Savaşı Türkiye’sinde Bir Muhalefet Örneği Olarak “Tan” Gazetesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (2008/Bahar-Güz) (mithat.vural@deu.edu.tr) 5 - Yrd. Doç. Dr. Ayla Acar, “Basında ‘Tan Olayı’ - 4 Aralık 1945”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2012/II, 43, 1-22 6 - Yıldız Sertel, “Annem Sabiha Sertel Kimdi Neler Yazdı”, Yapı Kredi Yayınları, 1994 7 - Metin Toker, “Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları, Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950”, Bilgi Yayınları, 1990 8 - Alpay Kabacalı, “Türkiye’de Gençlik Hareketleri”, Altın Kitaplar, 1994 9 - Can Dündar, “O Gün”, Can Yayınları, 2015 10 -Sabiha- Zekeriya Sertel, “Davamız ve Müdafaamız”, Can Yayınları, 2015 11 - Ayla Acar, “Basında ‘Tan Olayı’ - 4 Aralık 1945”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2012 12 - Erer Tekin, “Basında Kavgalar”, Yeni Matbaa, 1965 13 - Hülya Öztekin, “TAN Serteller Yönetiminde Muhalif Bir Gazete”, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2016 14 - Mithat Kadri Vural, “II. Dünya Savaşı Türkiye’sinde Bir Muhalefet Örneği Olarak “Tan” Gazetesi”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt:7, Sayı 16-17, (2008/Bahar-Güz) 15 - Çağhan Uyar - Esen Ertuğrul, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Sertellerin Tan Gazetesi ve Tan Olayının Ulusal Basın ile Anılar Ekseninde Analizi”, Vakanüvis-Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, TBMM’nin 100. Yılı Özel Sayısı, Kasım 2020                  İBRAHİM ÇİÇEK İSTANBUL CUMHURİYET SAVCISI
Ekleme Tarihi: 07 Eylül 2024 - Cumartesi

TAN GAZETESİ BASKINI

 

Tüm dünyada milliyetçi rüzgârlar eserken, Türkiye’de de savaştaki Alman üstünlüğüne bağlı olarak ortaya çıkan Almanya yanlısı ırkçı ve Turancı olarak nitelenen yayınlar ve yazılar da arttı. Hükümet, dış politikadaki hassas dengeleri gözeterek Almanya yanlısı bu akımlara ve yayınlara karşı sesiz kalmayı tercih etti.

        İkinci Dünya Savaşı sürerken Naziler, Franz von Papen’i 1939’da Almanya’nın Ankara Büyükelçisi olarak atadı. Bu tarihten sonra Almanya, ilanlar aracılığıyla Cumhuriyet, Akşam, Haber ve Son Posta gibi günlük gazeteler ile Uyanış gibi dergilere propaganda amacıyla para aktarmaya başladı. Sovyetler Birliği, 19 Mart 1945 günü Türkiye’ye bir nota vererek Türk-Sovyet dostluk ve saldırmazlık anlaşmasını yenilemek istemediğini bildirdi. Ruslar, boğazların ortak savunulmasını ve Montreux Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesini istiyordu. Bu arada Sovyet basınında SSCB’nin Türkiye’nin doğusundan toprak istediği haberleri çıkmaya başladı. Amerika bu gerginlikte tarafsız kalmayı tercih edince Ankara yalnız kaldı. Savaş boyunca Nazilerden yana oluşturulmuş kamuoyunda, Moskova’ya karşı büyük bir tepki baş gösterdi. Tepkinin hedefi de demokrasi talep eden Tan gazetesi ve onun bünyesindeki solcular oldu

Sovyetlerin Türkiye’ye taleplerini ilettiği gün, Ankara’da CHP’li Celal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes, parti yönetimine, “Dörtlü Takrir” diye adlandırılan bir önerge vererek demokratik açılım istediler. Önerge reddedildi. Dörtler CHP’den istifa etti yeni bir partinin kurulması için harekete geçtiler. İsmet İnönü, 1 Kasım’da Meclis’i açarken muhalif bir parti ihtiyaç olduğunu dile getirmişti. Tan Gazetesi, ilk kez ‘Milliyet’ adı altında 11 Şubat 1926 tarihinde yayın hayatına başladı. Gazetenin sorumlu müdür Burhan Cahit Morkaya, başyazarı ise Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı olan Mahmut Soydan’dı. Daha sonra, İstiklal Mahkemesi’nde “hıyanet” ile suçlanan ve bir süre gazetecilik yapması yasaklanan Ahmet Emin Yalman, Mustafa Kemal Paşa tarafından affedilince, Zekeriya Sertel ve Halil Lütfü Dördüncü ortaklığıyla ‘Tan’ gazetesini İş Bankası’ndan satın alarak yayın hayatına başladı. 9 Kasım 1938 tarihindeAhmet Emin Yalman’ın ayrılmasıyla gazete Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in kontrolüne geçti. Sertellerin yönetiminde Tan Gazetesi yedi yıl boyunca hükümetin keyfi uygulamalarını eleştirdi, tek parti yönetimine karşı çıktı ve sol düşüncenin bayraktarlığını yaptı. Tan gazetesi, II. Dünya Savaşı sırasında, savaş karşıtı ve antifaşist bir yayın politikası izledi. İktidarın Nazi Almanya’sına yakınlaşmasına karşı çıktı. Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler kurulmasını savundu. Bu tavır hem CHP yönetimini hem de Nazilere sempatiyle bakan İslamcı ve milliyetçi kesimleri rahatsız etti. Sağcı kesimler gazeteyi Sovyetlerin maşası olmakla suçluyordu.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerin bozulmaya başlaması ve bu sırada Tan Gazetesi’nin çok partili hayata geçişi ve demokrasiyi savunması, Kâzım Karabekir Paşa’ya ait (bir dönem matbaadan çuvallarla alınıp yakılarak imha edilen) hatıraları tefrika etmeye başlaması gazeteye karşı olan tepkileri daha da artırdı. Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel hakkında komünistlik suçlaması yapılmaya başlandı. Bu eleştiriler ve suçlamalar, iktidardaki Halk Partisi hükümetini de etkiledi. Hükümet, harekete geçince, Tan Gazetesi, ertesi gün çıkan sayısında Kâzım Karabekir’in hatıralarının yayınını durdurduğunu açıklamak zorunda kaldı.

CHP içinde oluşan ve başını Celal Bayar, Adnan Menderes, Tevfik Rüştü Aras gibi vekillerin çektiği muhalefet yeni bir parti kurma hazırlıkları içindeydi. Dörtler olarak da bilinen bu muhalif grup, Tevfik Rüştü Aras vasıtasıyla Tan Camiası ile iletişime geçti. Ülkenin çok partili birrejime geçmesini uzun zamandır savunan Serteller, geniş bir demokrasi cephesi oluşturmak amacıylayeni oluşan bu muhalefete destek verme kararı aldı. Bu amaca uygun olarak da bir dergi çıkarmaya karar verildi. Böylece “Görüşler” dergisi doğmuş oldu. Bir demokrasi platformu oluşturmak istendiği için liberal görüşlere de dergide yer verileceği açıklandı. Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün başını çektiği siyasi hareket de dergide yer buldu. Bu ilişki Tan Gazetesi’ni iktidarın boy hedefi haline getirilmesine neden oldu. CHP’nin taraftarı olan Akşam, Tasvir, Vakit ve Cumhuriyet gibi gazeteler, Tan Gazetesi ve Sertelleri hedef göstermeye başladı.

Görüşler dergisinin ilk sayısı 1 Aralık 1945 tarihinde yayınlandı. Sosyalist yayını andıran dergi, yine kapaktan yazı kadrosunu da ilan etti. Dergide, Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt, Tevfik Rüştü Aras, Nail V. Çakırhan, Esat Adil Müsecaplıoğlu, Adnan Cemgil, Behice Boran, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’in yazıları yer aldı. Dergi çıktığı gün büyük ilgi gördü. Kısa zamanda baskısı tükendi. Bunun üzerine ikinci baskı yapıldı. İlk sayı o güne dek rastlanmayan bir rekor kırarak 55 bin sattı. Bu yoğun ilgi aynı zamanda derginin sonunu hazırladı ve bu sayı, aynı zamanda son sayı oldu. Dergide “Zincirli Hürriyet” başlığı altında tek şef ve tek parti sisteminin demokratik hak ve özgürlüklerimizi nasıl zincire vurduğu anlatılıyordu. Derginin bu şekilde çıkışı hükümeti, özellikle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Rüştü Saraçoğlu’nu kızdırdı. Bayilere Tan, Yeni Dünya ve Görüşler Dergisi’nin satılmaması yönünde talimat verildi. Yandaş gazetelere de karşı hücuma geçmeleri talimatı verildi. Türk basınının büyük bir kısmı dergiye ve yazarlarına cephe aldı.

Görüşler Dergisi, iktidarın ve milliyetçilerin boy hedefi haline geldi. Dergisi’nin yayınlandığı 1 Aralık’ta Cumhuriyet Gazetesi, birinci sayfasında Görüşler Dergisine ilişkin bir karikatüre yer verirken, hemen yanındaki haberde de “Zekeriya Sertel’in fikirleri Moskova’da takdirle karşılanıyor” başlığını attı. 2 Aralık 1945 tarihinde Tasvir Gazetesi “Bu millet kendisine fenalık edenleri hiçbir zaman affetmemiştir. Yakın tarih bu milli intikamın misalleri ile doludur” diye başlık attı. 3 Aralık tarihli Vatan Gazetesi’nde, Görüşler dergisinin logosundaki “G” harfi orağa benzetildi. Cumhuriyet Gazetesi, bu benzetmeden yola çıkarak bunun çekici nerede diyerek “Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar. ‘Yeni Dünya’ ve ‘Görüşler’ kızıl propaganda organlarıdır” diye manşet attı. Gazeteler Tan’ı ve Sertelleri, Moskova ile iş birliği içinde olan ve Sovyet rejimi isteyen ‘Kızıllar’ olarak suçlayarak hedef gösterdi. Tanin ve Tasvir gazeteleri bu konuda öne çıkan gazetelerdi. “Bozguncu Kızıllara karşı milleti uyanıklığa ve birliğe davet ediyoruz” diyen Tasvir, gençliği her türlü parti fikrinin üstünde yurt savunması için harekete geçmeye çağırıyordu. Artan tepkiler üzerine Celal Bayar ve grubu, dergi ile ilişkilerinin olmadığını gazetelere ilan vererek açıklamak zorunda kaldı.

Tan Gazetesi Baskını’nın fitilini ateşleyen 3 Aralık 1945 tarihinde Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin Gazetesi’ne attığı,“Kalkın Ey Ehli Vatan!” manşeti oldu. Tanin gazetesinin sahibi ve başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın aynı zamanda CHP milletvekiliydi.Yalçın, kışkırtıcı bir üslupla kaleme aldığı yazısında gençliği ayaklanmaya çağırdı. Aynı gazetenin ilk sayfasında yine büyük puntolarla “Bir Vatan Cephesi’ne Lüzum Vardır” başlığıatılmıştı. Yalçın’ın hedef gösterdiği komünistler, Tan Gazetesi’nin sahibi olan Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftiydi. Tanin Gazetesi’nde çıkan yazıların ardından Sabiha Sertel, 4 Aralık’ta Tan Gazetesi’nde “Gazeteden Değil Kamuoyundan Korkmalı” başlıklı bir yazı yayımladı. Artan tansiyon sebebiyle CHP içerisinden bir tanıdığı Zekeriya Sertel’i tedbirli olmaları konusunda uyardı. Bunun üzerine Zekeriya Sertel, eskiden beri tanıdığı İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ı arayarak tedbir alınmasını istedi. Valisi Lütfi Kırdar, Zekeriya Sertel’egerekli tedbirleri aldığını ve merak etmemesi gerektiğini söyledi.

4 Aralık 1945 tarihinde, İstanbul Üniversitesi’ndeki derslikleri basan bir grup genç, İttihatçı Hüseyin Cahit’in, “Kalkın Ey Ehli Vatan” başlıklı Tanin gazetesini sallayarak öğrencileri gösteriye çağırdı. İddiaya göre dönemin CHP müfettişi Alaattin Tiritoğlu tarafından başlatılan operasyonla, öğrenci yurtlarında, üniversite dersliklerinden toplanan kalabalığın Beyazıt Meydanı’nda toplanması sağlandı. Vatan Gazetesi’nin haberine göre o gün CHP’nin İstanbul İl binasına davet edilen hükümet yanlısı gazetecilere, “Muhalif gazetelere cephe alın” direktifi verildi. O sırada Tasvir Gazetesi’nde istihbarat şefi olarak çalışan Tekin Erer’e göre, CHP İstanbul İl Teşkilatı tarafından 3 Aralık 1945 Pazartesi akşamı talebe yurtlarına gerekli talimat verilmiş ve ertesi sabah Tan Gazetesi aleyhine büyük bir nümayiş yapılacağı bildirilmişti. Babıâli Yokuşu’nda, İstanbul Valiliği’nin yakınındaki Tan Gazetesi’nin önünde 4 Aralık 1945 sabahı bir gösteri yapılacağını herkes biliyordu ve poliste hazır bekliyordu. Aynı gün sabah, Tan okuru bir üniversite öğrencisi Sertellerin evini arayarak bazı gençlerin gazeteyi basacağını bildirdi. Zekeriya Sertel, Vali Lütfi Kırdar’ı tekrar aradı, matbaanın etrafını polis kuvvetleriyle kuşattığını ve “Tehlike yok” yanıtını aldı. Vali Lütfü Kırdar, Zekeriya Sertel’den evde kalmamalarını istedi. Bu cevabı karşısında Sabiha ve Zekeriya Sertel aceleyle Vâlâ Nureddin’in Kalamış’taki evine gittiler.

4 Aralık 1945 günü öğrenciler sınıfları boşaltıp Beyazıt Meydanı’nda toplanmaya başladı. Toplantı, bir anda büyük bir mitinge dönüştü. Öğrencilerin ellerindeki pankartlardan mitingin önceden planlandığı anlaşılıyordu. Saat 9.30’da kalabalık bir sel gibi Beyazıt Meydanı’ndan, Çarşıkapı istikametinde yürüyüşe geçti. Protestocular, “Kahrolsun komünistler” ve “Komünistler Moskova’ya” gibi sloganlar atıyordu. Beyazıt Meydanı’ndan yürüyüşe başlayan kalabalık kısa sürede büyüdü. Ellerinde bayraklar, Atatürk ve İnönü resimleri vardı. Pankartlarda ise dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde Türkiye’deki kadar hürriyet bulunmadığı yazılıydı. Asıl hedef Tan Gazetesi olmasına rağmen, önce Cağaloğlu yokuşun başında bulunan ve sol eğilimli yayınlar da satan Salâh Birsel, Burhan Arpad ve İhsan Devrim’in kurduğu ABC Kitabevi dakikalar içinde talan edildi. Göstericiler Cağaloğlu’ndan doğruca, asıl hedefleri olan Tan Matbaası’na yöneldi. Üç katlı binada o sırada klişeciler ve ciltçiler dışında yazı işlerinden Nail Çakırhan vardı. Saldırı olacağı haberini alan Serteller evlerinde kalmışlardı. Polis gençleri durdurmadığı gibi adeta yönlendirdi. İçerideki çalışanlar çatıdan yan binaya kaçtılar. Boş kalan binaya önce taşlar yağdı. Bütün camlar kırıldı. Tan Matbaası’na giren bir grup balyozlar, çekiçler, sopalarla ortalığı kırıp dökmeye başladı. Masalar, daktilolar, dosyalar, kâğıtlar sokağa atıldı. Son saldırgan binadan çıkarken çatıya bir Türk bayrağı astı. Yarım saat süren kuşatmanın sonunda binatamamen tahrip edildi. Ölü ya da yaralı olmadı. Ama matbaa kullanılamaz hale sokuldu.

Tan Matbaası tahrip edildi, ancak topluluğun öfkesi dinmedi. “Allah! Allah!”, “Komünistlere ölüm!” sloganlarıyla, ellerinde Atatürk ve İnönü resimleriyle bu kez Tünel’e doğru yürüyüşe geçtiler. Köprünün açılmasına ve polisin kordon oluşturmasına rağmen Taksim Meydanı’na varmayı başardılar. Taksim Anıtı’na çelenk koydular. Kitle, İstiklal Caddesi’ndeki Sabahattin Ali’nin çıkardığı Yeni Dünya ve La Turquie gazetelerini de 15 dakika içerisinde yakıp yıktı. Kalabalıktan bir bölüm daha sonra Tarık-Asım Us kardeşlerin çıkardığıVakit Gazetesi’nin önüne giderek penceresinde görünen Necip Fazlı Kısakürek lehinde tezahüratta bulundu. Çok sayıda saldırgan vapura binip Kadıköy’e geçip Sertellerin evini basmaya kalkıştı. Vali Lütfi Kırdar bir yandan Sertelleri arayıp evlerini terk etmelerini tavsiye ederken bir yandan da vapurun Kadıköy’de durmadan Adalar’a gitmesini sağladı. Çoğu üniversite öğrencisi, binlerce kişiden oluşan kalabalık Sertelleri bulup çırılçıplak soyduktan sonra kırmızıya boyamayı düşünecek kadar öfke doluydu. Zekeriya Sertel, anılarında kitlenin amacının kendilerini çırılçıplak soyarak yanlarında getirdikleri kırmızı boyayı üstlerine dökmek ve “İşte kızıllar!” diye dolaştırarak ardından Emniyet Müdürlüğü’ne teslim etmek olduğunu anlatıyor.

Göstericiler daha sonraSovyet Konsolosluğu’na saldırdı. Ancak konsolosluk polis koruması altındaydı. Sovyetler Birliği, konsolosluğa saldırının polis koruması altında ve hükümet desteğiyle yapıldığı gerekçesiyle protesto notası verdi. Sovyetler ve sol muhalefet gösteri ve olayların, “Milli Şef Yönetimi” ve “tek parti rejimi” tarafından düzenlendiğini savundu. Bu işin İnönü’nün bilgisi dâhilinde, Saraçoğlu’nun verdiği emir üzerine polis tarafından tertiplenip yürütüldüğü iddia edildi. Gösteri yapan ve matbaaya saldıran gençler arasında birçok sivil polis olduğu söyleniyordu.

Göstericiler iki saat sonra dağıtıldı. Öğleden sonra batılı ajanslar, Türkiye’de 20 bin kişinin katıldığı antikomünist bir gösteri düzenlendiğini dünyaya duyurdu.

Olayların ardından saldırıya uğrayan diğer sosyalist eğilimli gazete ve dergilerle birlikte Tan da yayın hayatına son vermek zorunda kaldı.

Beyoğlu dükkânlarının kimi korkudan kimi coşkudan bayrak asmış, gösteriler Ankara, İzmir ve Bursa’ya da sıçramıştı. Gençlerin Amerikan elçiliği binası önünden geçerken “Yaşasın Hür Amerika” diye bağırdıkları iddia edildi.

Zekeriya Sertel, “Talebe namı altında matbaamızı balyozlarla tahrip edenler gayri mesul birtakım serseriler ve gizli polise mensup kimselerdi”diyor ve olayın kendiliğinden ortaya çıkan bir hareket olmadığını, planlı, programlı, bizzat devletin yönlendirmesiyle gerçekleşen bir olay olduğunu belirtiyor. Ayrıca Tan baskını öncesiTanin gazetesinde yayımlanan yazının emrinin de dönemin hükümeti tarafından verildiğini ileri sürüyor. Sabiha Sertel, ellerinde baltalarla, balyozlarla gelen başıbozuk alayın, iktidar partisinin bazı ileri gelenlerinin teşvikiyle olduğunu ve ‘Amerikan emperyalizmine verilen bir taviz’ olarak gördüğü saldırıyla Saraçoğlu Hükümeti’nin, muhalif Celal Bayar grubunun ilerici kuvvetlerle iş birliği yapmasını önlemeyi ve memlekette komünistlerle mücadeleye geçildiğini göstererek Amerika’dan yardım almayı amaçladığını belirtmektedir

İki kutuplu yenidünya düzeninde ABD ile iyi ilişkiler kurma, ABD’den gelecek olan Marshall Yardımı gibi askeri ve ekonomik yardımlardan yararlanma çabasında olan iktidar için Tan Baskını, ABD’ye yurt içinde komünizm tehlikesine karşı mücadele edildiğini göstermek açısından da önemli bir fırsat yarattı.

Basın, Tan Gazetesi’ne yapılan saldırıyı, basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olarak değil çoğunlukla baskını komünizme karşı bir savunma refleksi olarak değerlendirdi.”Kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazısıylaTan baskınının fitilini ateşleyen Hüseyin Cahit Yalçın, ertesi günkü Tanin’de olayı, “milli Türk mukavemeti” diye yorumladı. Cumhuriyet Gazetesi ertesi gün, “… milli birliği korumak duygusundan başka hiçbir amaç gütmeyen bu hareket her yerde takdirle karşılanmıştır” başlığını attı. Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay, 6 Aralık tarihli yazısında, gençlerin nümayişi hazırlıksız bir heyecan eseri yaptığını ve tahrikin doğrudan doğruya bozguncu gazeteler tarafından geldiğini yazdı. Gazeteler, gençliğin eylemini, vakarlı, haklı, heyecanlı ve gurur verici buluyordu. Gazetedeki manşetler ortak bir karar almışçasına verilmişti. Bu dönemde gazeteciyazarların çoğu, tek parti döneminin milletvekilleriydi ve iktidar partisiyle organik bağları vardı. Falih Rıfkı Atay, Asım Us, Hüseyin Cahit Yalçın, Ethem İzzet Benice tek parti döneminin milletvekilleriydi.

Tan Olayı sırasında İstanbul’da sıkıyönetim olmasına karşın göstericilerden yargılanıp mahkûm olan olmadı. 7 Şubat 1946 tarihinde linç ve yağma eylemine maruz kalan Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt veTan Gazetesi yazı işleri müdürü Halil Lütfü Dördüncü, Tan Gazetesi’nde yayımlanan yazılar vasıtasıyla Büyük Millet Meclisi ve Hükümetin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif etmek suçlamasıyla tutuklandı. Yargılamanın başlamasıyla birlikte kamuoyu yargılananların yanında yer aldı ve savunmalar gazetelerde olduğu gibi yayınlandı. Hükümet güç duruma düştü. Sabiha ve Zekeriya Sertel’e birer yıl, Cami Baykurt’a on ay, Halil Lütfü Dördüncü’ye de dokuz ay hapis cezası verildi. Kararı temyiz edildi. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 14 Mayıs 1946 tarihinde beraat kararı verdi ve SabihaZekeriya Sertel, Cami Baykurt ve Halil Lütfü Dördüncü serbest bırakıldı

Tan Baskını’ndan sonra antikomünist bir histeri, bütün topluma yayıldı. Karaköy’deki ünlü “Tan Mezecisi” korkudan adını Can Mezecisi’ne çevirdi. “Rus Salatası”na korkudan “Amerikan Salatası” denir oldu. Sonraki yıllarda da nice yazar, gazeteci, aydın, “komünistlik” suçlamasıyla izlendi, yargılandı ve öldürüldü. Bundan sonra siyasal alanda, basında, üniversitelerde sosyalistlere dönük baskı ve antikomünist siyaset aralıksız sürdü.

Tan Gazetesi’nde yazıları çıkan ve Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa Dergisi’ni çıkaran Sabahattin Ali, 1948 yılında öldürüldü. Nazım Hikmet, Sovyetler Birliği’ne kaçmak zorunda kaldı. Bütün bu gelişmeler sonucu Serteller, 9 Eylül 1950 tarihinde yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar. Sabiha Sertel, 1968 yılında Bakü’de akciğer kanserinden öldü. Zekeriya Sertel, 1980 yılında Paris’te öldü.

Kimilerine göre, “Tan Olayı” ileride kurulacak olan Demokrat Parti’nin sol etkilerden uzak tutulması için bir uyarı niteliği taşıyordu. Rejimin bu sert tepkisi karşısında Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes gibi isimler komünist olarak bilinen çevreden uzaklaştı. Baskından bir ay sonra 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti kuruldu. Demokratlarla sosyalist aydınlar arasında kısan süren yalancı bahar sona erdi. Geriye bir tek 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’nin Bursa listesinden aday olan Mehmet Ali Aybar kaldı.

Tan baskınından 22 yıl sonra dönemin İstanbul Sıkıyönetim Savcısı Kazım Alöç, Yeni Gazete’ye, baskının Halk Partisiyle ilgisi olduğunu açıkladı. Savcıya göre olaylardan sonra Halk Partisi Müfettişi Alaattin Tiritoğlu (Uşak Milletvekili) tutukluları ziyaret etmişti. Alaattin Tiritoğluve arkadaşları bu iddiayı kabul etmediler. İlginç olan Tiritoğlu’nun1960’ta Türkiye Sosyalist Partisi’nin kurucuları arasında yer alması vedaha sonra bu partiye başkan seçilmesiydi.

Tan Matbaası’nın basıldığı günlerde İstanbul Üniversitesi’nin öğrencileri arasında Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, İlhan Selçuk, Orhan Birgit, Ali İhsan Göğüs, Recai Kutan, Korkut Özal gibi isimler vardı. Yıllar sonra saldırgan grubun içinde Süleyman Demirel, Turgut Özal, İlhan Selçuk, Orhan Birgit, Celâdet Moralıgil, Ali İhsan Göğüsgibi isimlerin de yer aldığı iddia edilmiş, Süleyman Demirel saldırılarda yer aldığını itiraf etmişti. Süleyman Demirel, 11 Eylül 2005 tarihinde Milliyet gazetesi Ankara temsilcisi Fikret Bila’ya verdiği röportajda Tan Matbaası baskınına katıldığını doğruladı. Süleyman Demirel, “Elebaşı değildik ama bu olaya katıldığımız doğrudur. Bir öğrenci hareketiydi. O zaman İstanbul’da zaten iki üniversite vardı. İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ). Biz, İTÜ’de talebeydik. 21-22 yaşlarında gençlerdik. Bizden büyükler de vardı. O zaman üniversite gençliğinin bir kişilik gösterme hevesi vardı. O zamanki havadan etkilenmemek mümkün değildi. Anti-komünizm çok revaçtaydı. Bizim de hissiyatımız öyleydi. Tan gazetesinin idare binasına girdiler. Ben aşağıda sokaktakilerin arasındaydım. Gazete idarehanesine çıkarak biraz kırma dökme yaptılar. Pencerelerden aşağıya radyoları, daktiloları falan attılar. Ben kırma dökme işine karışmamıştım. Sadece Tan gazetesine değil, o gün, Sovyetler Birliği’nin İstanbul’daki sefaret binasının önüne de gittik, protesto için çelenk koyduk. Çünkü 1945 sonrası, Stalin, ‘boğazları isterim’ diyor, ‘anlaşma tanımam’ diyor. Biz buna karşı bu tepkiyi gösteriyoruz. Öyle bir ortam; Nâzım Hikmet sürülmüş, Sabahattin Ali sınırda öldürülmüş. Öyle bir atmosfer var. Etkilenmemek mümkün değil” İlhan Selçuk’ta daha sonra Tan baskında yer aldığını kabul etti ve “Ben yürüdüm, ama binaya girmedim, Tan’ı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu” dedi.

Tan baskında yer alanlar daha sonra devletin yüksek mevkilerine terfi ettirildiler. Süleyman Demirel, cumhurbaşkanlığına kadar yükseldi. Olaylarda ön planda yer alan Orhan Birgit, bu olaydan 10 yıl sonra 6/7 Eylül Olayları’nda da yer aldı ve daha sonra CHP milletvekili oldu ve ardından bakan oldu. Ali İhsan Göğüs’de daha sonra CHP’de bakanlık yaptı. İlhan Selçuk, daha sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi ve başyazarı oldu.

Tan Gazetesi’ni protesto edenkitlenin arasında İlhan Selçuk’la Süleyman Demirel’in yan yana bulunması da düşündürücüdür.

Üniversite öğrencisi binlerce gencin bir anda kampüste toplanması, ellerine sopaların, posterlerin, bayrakların verilmesi yapılan hareketin kendiliğinden bir hareket olmadığını gösteriyordu. Zekeriya Sertel de anılarında, saldırının İnönü’nün bilgisi içinde Başbakan Saraçoğlu’nun emriyle polis tarafından düzenlendiğini ifade etmekteydi. Tevfik Çavdar, Halk Partisi’nin İstanbul örgütünün eylemi planladığını, İstanbul’da tüm öğrenci yurtlarının partili üyelerce ziyaret edildiğini belirtiyor. Hıfzı Topuz, solcu basını yok etmek için düzenlenen bu eylemde İl Başkanı Alaattin Tiridoğlu’nun gençleri örgütlediğini söylemektedir. Tan Gazetesi Baskını, Cumhuriyet Türkiye’sinde sivil güçlerle örgütlü bir şekilde gerçekleştirilen linç, katliam ve yağma olaylarında perdenin ilk kez açıldığı tarih oldu. Kimilerine göre Tan Gazetesi Baskını, bir devlet politikası olduğu ve bu politikanın ihtiyaç duyulduğu her dönemde hayata geçirilmekteydi. Güç kullanarak basını susturmaya yönelik bu girişimin üzerine maalesef gidilmedi. Olaylara sebebiyet veren gençlerden hiçbirigözaltına alınmadı. Böylece basın tarihinin bu karanlık sayfasının üzeri ne yazık ki hızla örtüldü.

KAYNAKLAR: 1 - Zekeriya Sertel, “Hatırladıklarım”, Remzi Kitabevi, 2000 2 - Sabiha Sertel, “Roman Gibi”, Ant Yayınları, 1969 3 - Ahmet Emin Yalman, “Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, C.II-III”, 1970. 4 - Mithat Kadri Vural, “II. Dünya Savaşı Türkiye’sinde Bir Muhalefet Örneği Olarak “Tan” Gazetesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (2008/Bahar-Güz) (mithat.vural@deu.edu.tr) 5 - Yrd. Doç. Dr. Ayla Acar, “Basında ‘Tan Olayı’ - 4 Aralık 1945”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2012/II, 43, 1-22 6 - Yıldız Sertel, “Annem Sabiha Sertel Kimdi Neler Yazdı”, Yapı Kredi Yayınları, 1994 7 - Metin Toker, “Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları, Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950”, Bilgi Yayınları, 1990 8 - Alpay Kabacalı, “Türkiye’de Gençlik Hareketleri”, Altın Kitaplar, 1994 9 - Can Dündar, “O Gün”, Can Yayınları, 2015 10 -Sabiha- Zekeriya Sertel, “Davamız ve Müdafaamız”, Can Yayınları, 2015 11 - Ayla Acar, “Basında ‘Tan Olayı’ - 4 Aralık 1945”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2012 12 - Erer Tekin, “Basında Kavgalar”, Yeni Matbaa, 1965 13 - Hülya Öztekin, “TAN Serteller Yönetiminde Muhalif Bir Gazete”, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2016 14 - Mithat Kadri Vural, “II. Dünya Savaşı Türkiye’sinde Bir Muhalefet Örneği Olarak “Tan” Gazetesi”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt:7, Sayı 16-17, (2008/Bahar-Güz) 15 - Çağhan Uyar - Esen Ertuğrul, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Sertellerin Tan Gazetesi ve Tan Olayının Ulusal Basın ile Anılar Ekseninde Analizi”, Vakanüvis-Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, TBMM’nin 100. Yılı Özel Sayısı, Kasım 2020

 

               İBRAHİM ÇİÇEK

İSTANBUL CUMHURİYET SAVCISI

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adliyehaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.