Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İbrahim ÇİÇEK
Köşe Yazarı
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İbrahim ÇİÇEK
 

SARIKAMIŞ HAREKÂTI (Allahuekber Dağlarında Beyaz Ölüm) (22 Aralık 1914 – 05 Ocak 1915)

93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sonuçlanınca Batum savaş tazminatı olarak Rusya’ya verildi. Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Berlin Antlaşması ile Rusya’ya bırakıldı. Osmanlı Devleti, uluslararası baskılar yüzünden 8 Şubat 1914 tarihinde Yeniköy Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. 1914 Mayıs’ında Talat Bey, Livadia’da tatilde bulunan Çar II. Nikola’ya ittifak teklif etti. Çar, İstanbul’un kendileri için hayati önemi olduğunu söyledi, aynı teklifi ilettiği Rus Dışişleri Bakanı Sasanow da Talat Bey’e olumsuz yanıt verdi. Rusya’dan olumlu bir netice alınamayınca Fransa ve İngiltere’ye ittifak teklif edildi. Bahriye Nazırı olan ve Fransa ile yakın ilişkiler içinde olduğu bilinen Cemal Paşa, Fransız Dışişleri Bakanı Vivian’nın vekili Marquire’ye yaptığı teklif de Rusya bahane edilerek reddedildi. İngiltere’ye yaklaşma çabaları da sonuçsuz kaldı. Ayrıca Enver Paşa’nın bu konudaki girişimleri de netice vermedi. Türkiye’de bulunan feldmareşal Liman Von Sanders, Alman Kaiserine, “Balkan harbi bizleri şaşırtmasın, bu millet iyi idare edilirse, büyük işler başarır.” Mealinde bir mektup yazdı. Kaiser, mareşalleriyle bir araya gelerek Türklerin ittifakını değerlendirdi.  Mareşallerin tamamı, Türklerin kendilerine bir şey katmayacakları düşüncesini ileri sürerek ittifak fikrine karşı çıktı. Kaiser, Liman Von Sanders’in mektubunu çıkarıp okudu ve bundan sonra Osmanlı ile ittifak kararı verildi. Sadrazam ve Hariciye Nazırı Mehmet Sait Halim Paşa’nın yalısında toplanan Alman Sefiri Baron von Wangenheim, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa ve Meclis-i Mebusan Başkanı Halil (Menteşe) Bey, gizli bir ittifak anlaşması imzaladı. Benzer bir anlaşma Avusturya sefiri Pallivicini ile de imzalandı. Bu anlaşmalardan kabine üyelerinin, hatta padişahın bile haberi yoktu. İttihat ve Terakki Cemiyet’i Merkez-i Umumisi’nden Bahaeddin Şakir, Ömer Naci ve Hilmi Bey yanlarında Gürcü ve Azeri temsilcilerle Taşnak (Ermeni Devrimci Federasyonu, EDF) partisinin Erzurum’da yapılan 8. Dünya Kongresi’ne gittiler. Heyet, Taşnak temsilcileri Rostom, Vramyan ve Agnuni’ye “Başarımız Ermenilerin pozisyonuna bağlı. Eğer bizimle yürürseniz Kafkasları birlikte paylaşırız... Erivan, Kars ve Elizabetpol’un doğu kısmı, Van, Bitlis ve Erzurum vilayetleriyle birlikte Ermenistan’ı oluşturur” dediler. Benzeri teklifler İstanbul, Muş ve Van’daki Taşnak’lılara da yapılmıştı. Uluslararası ortamı kendi lehlerine gören Taşnak temsilcileri teklife sıcak bakmadıklarını söyledi. 1914 yılında dönemin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, daha önce yitirilen bu yurt topraklarını geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde “Sarıkamış Harekâtı” planlarını kurmaylarına sundu. Enver Paşa’yı harekâta yönlendirenlerin başında, onun gibi “Sarayın Damadı” olan bir başka asker, Albay Hafız Hakkı Bey idi. 1878’den beri Rus işgalinde bulunan Kars, Sarıkamış,Ardahan gibi doğu illerimizi geri almak, Doğu Avrupa’da Ruslarla harp halinde olan Almanlara yardım etmek, kazanılacak bir zaferle Kafkaslar ve OrtaAsya’daki Türk illerinin kapısını açmak maksatlarıyla harekete geçildi.  6 Aralık 1914’te Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, Osmanlı Genelkurmay Başkanı General Bronsart von Schellendorf ve askeri heyeti ile birlikte Yavuz zırhlısına binerek Trabzon üzerinden Sarıkamış Harekâtı’nı başlatmak için Erzurum’a gittiler. Almanların Goeben gemisi ‘Yavuz Sultan Selim’, Breslau gemisi ise ‘Midilli’ adı verildi. Gemilere Osmanlı bayrağı çekilerek Alman Amirali Souchon’un yönetimine verildi. Enver Paşa Donanma Kumandanı Amiral Suchon Paşa’ya yazılı emir verdi: “Donanmayı Hümayûn,Karadeniz’de hâkimiyet-i bahriyeyi kazanacaktır. Bunun için Rus donanmasını, nerede bulursanız ilân-I harp etmeden ona hücum ediniz.” Hükümetin bu olaydan herhangi bir bilgisi yoktu. Karadeniz’e açılan Yavuz ve Midilli gemileri, Rusya’nın Sivastopol, Novorossisk ve Odessa limanlarını top ateşine tuttu. Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti ve 1 Kasım’da doğu sınırından taarruza geçti. Ruslar Zonguldak’ı bombalamak için 10 gemiyle denize açıldılar, doğuya erzak götürmekle görevli Bahriahmer, Bezmialem ve Mithatpaşa gemilerine rast gelip batırdılar. 3 Kasım’da İngiliz-Fransız karma filosu Çanakkale Boğazı’na dayanınca 11 Kasım’da Padişah İtilaf Devletlerine cihat ilan etti. Fetva, 14 Kasım 1914 tarihinde Fetva Emini Ali Haydar Efendi tarafından Fatih Camii’inde okundu. Ve böylece Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girmiş oldu. Alman Genelkurmayı’nın istediği zafer değil, Rus kuvvetlerinin oyalanması idi. Savaşa katılma karşılığında İttihatçılara vaat edilen (5 milyon altın) paralar, Romanya ve Bulgaristan üzerinden İstanbul’a doğru yola çıktı. Rus-Kafkas ordusu, Karadeniz’den Ağrı Dağı’ndaki hudut üzerinden yedi kol halindeki saldırısıyla Pasinler’e kadar ilerledi. 3. Ordu, Rusları Köprüköy’de (Eleşkirt) durdurdu. Ama Kumandan Hasan İzzet Paşa, mevsim şartlarını dikkate alıp, ayrıca askerin kaput başta olmak üzere, giyim ve iaşesinin yetersizliğini, top ve süvari atlarının azlığını hesaba katarak, sıcağı sıcağına düşmanı takip etmedi. Orduyu 15 kilometre geri çekti. Köprüköy Meydan Muharebesinin raporlarını alan, yarbaylıktan paşalığa terfi ettirilen Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) Enver Paşa, Alman Kurmay ve generalleriyle Erzurum’a geldi. Harbiye Nazırı Enver Paşa, hocası Hasan İzzet Paşa’ya bağırdı: “Hatalı davrandınız, başarılı olamadınız! Rus Ordusu burada yok edilmeliydi. Şimdi hemen harekete geçip, Rus Ordusu’nu yok edeceksiniz!” dedi. Hasan İzzet Paşa ise: “Olmaz! Havaları görüyorsunuz. Her yerde kar var. Karakış başlamıştır. Bu şartlar altında bir harekât faciaya dönüşebilir. Kış şiddetini kaybetsin,yollar açılsın, düşmana haddini bildiririz!” diyerek cevap verdi. Enver Paşa öfkeyle: “Eğer hocam olmasaydınız, sizi idam ettirirdim!” dedi. Enver Paşa, Ordu kumandanı Hasan İzzet Paşa’yı azletti ve taarruza karar verdi. Enver Paşa, Erzurum ve Köprüköy’de birer taburu teftiş etmişti ancak ordu birliklerinin tamamı hakkında yeterli bilgiye sahip değildi. Üçüncü Ordu Komutanlığı vazifesini de üzerine alan Enver Paşa, 18 Aralık 1914 tarihinde kıtalara; “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz. Orada her türlü nimete kavuşacaksınız. İslâm âleminin bütün ümidi sizsiniz!” diyerek taarruz emrini verdi. Üçüncü Ordu; 9 - 10. ve 11. Kolordular ve 2. Süvari Tümeni’nden oluşuyordu. 9. Kolordu Erzurum Kalesi’nde yerleşmişti ve başında Ahmet Fevzi Paşa,10. Kolordu Sivas’a konuşlanmış ve başında Albay Hafız Hakkı Paşa, 11. Kolordu Elazığ Kalesi’nde konuşlanmış ve başında Abdülkerim Paşa vardı. Enver Paşa’nın yapmış olduğu plana göre; 11. Kolordu ve 2. Nizamiye Süvari Tümeni düşmanı cepheden karşılayacak, 11. Kolordu Çatak-Pitkir hattından kötek istikametine ve Albay Hafız Hakkı Paşa önderliğinde 10.Kolordu Bardız istikametinde düşmanı karşılayacaktı. Bunlara destek olarak 9. ve 11. Kolorduların Sarıkamış,Selim-Sarıkamış hattına ilerlemesiyle üç taraftan geniş bir çevirme hareketine dönüşecek ve bu kıskaç altında Ruslar imha edilecekti. Üçüncü Ordunun üç kolordusu (9, 10, 11. Kolordular), 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma (İhata) Harekâtına başladı. Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de,Ardahan’a hareket etti. Harekâtın ilk günü şiddetli bir tipi ve kar fırtınası altında başladı. 11. Kolordu 22 Aralık’ta büyük yürüyüşüne başladı. 9.Kolordu Lafsor’a kadar uzanan ilk hedefine ulaştı. 10.Kolordu Oltu’nun Batısı-Narman hattına zorlukla ulaştı. 11. Kolordu 23 Aralık’ta Rusların 4. Ermeni Tümeni ile karşılaştı. 9. Kolordu Çatak-Pitkir hattına ulaştı. İkmal ve ulaştırma güçlükleri daha ikinci günden başladı. 10. Kolordu Oltu’yu ele geçirmeyi başardı. Hafız Hakkı Paşa, 24 Aralık’ta 10. Kolordu’ya 30. ve 31.Tümenleri kendisi ile birlikte Kosor istikametindeki Stomin Tugayı’nın peşine takılması ve bir tümenin Bardız’a ilerlemesini emretti. 25 Aralık’ta 9. Kolordu ikmal ve ulaştırma zorlukları yüzünden asker kaybetmeye başladı ve Sarıkamış’a doğru geriledi. Plana göre 10. Kolordu’nun Kosor yolunda olması gerekiyordu, ama ağır koşullar altında Beyköy hattına erişemedi. Beyköy hattında 10. Kolordu üç kilometer yolsuz bir kar çölü olan Allahuekber Dağları’nda doğa ile boğuşuyordu. Zemheri denilen kışın en soğuk günleriydi. Kar kalınlığı bazı yerlerde bir metreyi geçiyordu. Sıfırın altında -39 derecelik soğuklar, düşmandan daha tehlikeliydi. Gündüz başlayan yürüyüşte yumuşayan çarıklar gece donmaya, ayakları mengene gibi sıkmaya başladı. Adım atmak neredeyse imkânsızdı. Askerler donmamak için oldukları yerde zıplıyordu. Ayak parmaklarından başlayan donma,yavaş yavaş tüm vücutlarına yayılıyordu. Kimi yere çömeldi, kimi oturdu, kimi yuvarlandı, kimi bir ağaç gövdesine dayandı. Ortalık kardan heykellerle doldu. Allahüekber Dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar, gerekse mevcut silahları yönünden çok zayiat ve kayıp verildi. 9. Kolordu tek başına Sarıkamış’a ulaşabildi. 29 Aralık da Sarıkamış’a girebilen 300 kişilik kuvvet de Ruslar tarafından püskürtüldü. Büyük kayıplar verildi, ordunun mevcudu azaldı ve taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. 6 Ocak 1915 tarihinde 3. Ordu karargâhı ateş altında kaldı. Hafız Hakkı Paşa geri çekilme emri verdi. Taarruza iştirak eden birliklerin büyük bir kısmı,özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’dan sevk edilenlerdi. Bu askerler sıcak iklime alışık olup, teçhizatları yönünden kış şartlarına hazırlıksızdı. Şiddetli tipi yüzünden 10. Kolordu’dan 2 Tümen (31ve 32 Tümenler) 23 Aralıkta 4 saat boyunca düşman sanıp birbirine saldırmış, bu olay şehit ve yaralılarla birlikte 2 bin askere mal olmuştu. Allahüekber Dağlarını aşan Mehmetçiklerden bir kol da, Sarıkamış’ın doğusundaki Selim İstasyonuna vararak demiryolunu tahrip edince, Sarıkamış’taki Rus kolorduları paniğe uğradı. Gayriresmi Türk çeteleri de, 1915 yılı başında Ardahan’a girdi. Rus Kafkas Ordusu Başkumandanı, Üçüncü Ordunun ilerleyişi üzerine 2-3 Ocak 1915 günlerinde telsiz-telgraf ile müttefikleri Fransa ve İngiltere’ye: “Telefon konuşmalarını durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engelleyemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordularının ilerlemesi durdurulamaz ise, zengin Bakü petrolleri, OsmanlıAlman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!” diye haber gönderdi. Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar yolları tıkayıp, çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, ordunun büyük bir kısmı donma, dizanteri ve tifo gibi Hastalıklarla mahvoldu. Beyköy’le Kuruköy’e ulaşmayı 3.200 kişi başardı. Moskova askeri müzesinde bir yazının sonlarında şöyle yazmakta: “Allahuekber Dağlarındaki Türk müfrezesini esir alamadık. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlar. 24.12.1914 Perşembe”18 Aralık 1914 tarihinde başlayan Sarıkamış Harekâtı iki hafta içinde müthiş bir kırımla sonuçlandı. 4/5 Ocak 1915 tarihinde ağır kayıplar sonucu yenilgi kesinleşti. Her şeyin bittiğini anlayan Enver Paşa, Albay Hafız Hakkı Bey’i ‘Paşa’ yaparak 3. Ordu’nun başına geçirdikten sonra Erzurum’a doğru yola çıktı. Enver Paşa’yı götüren araç, yolda bir Rus karakol birliği ile karşılaştı ancak Rus askerleri kendisini tanımadıkları için kurtuldu. Hafız Hakkı Paşa geri çekilme emri Verdi ve Sarıkamış Harekâtı sona erdi. Hafız Hakkı Paşa, tifüse yakalandı ve Erzurum’da öldü. Hafız Hakkı Paşa, Sultan Beşinci Murat’ın torunlarından Behiye Sultan ile evlenmiş ve “Dâmâd-ı Şehriyâri”, yani hükümdar damadı olmuştu. Kocasının hatırasına hayatının sonuna kadar sıkı sıkıya bağlı kalan Behiye Sultan, 1924’te Osmanlı Hanedanı’nın sürgünü ile birlikte Kahire’ye yerleşti ve 1940’lı yıllarda yokluk içinde öldü. Sarıkamış Harekâtı kuşatma harekâtıyla düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan, başarılı bir plandı.  Ancak, stratejinin faktörlerinden zaman iyi değerlendirilmediği, kuvvetler de böyle bir harekâtı yapacak şekilde teçhizatlandırılmadığı için başarısızlıkla sonuçlandı. Ordunun kış şartlarına hazır olmaması ve olumsuz iklim şartları sebebiyle ikmal ve iaşe hizmetlerinin yapılmayışı, kıtalarda açlığa,hayvanların telef olmasına, dolayısıyla birliklerin dağılmasına sebep oldu. Enver Paşa’nın şuursuzca verdiği gece taarruzu emirleri, kayıpları daha da arttırdı. Enver Paşa, Sarıkamış’tan ayrılırken “casus ve bozguncuların yalan haberlerle halkın moralini bozmalarını önlemek” gerekçesiyle harekâtın gizli tutulmasını istemişti. Gazetelere sansür uygulandı ve Sarıkamış harekâtı ile ilgili tek bir satır haber yahut resim çıkmadı. Ancak bu sansür özel olarak Sarıkamış ile ilgili değil, savaşın bütün yönleri ile ilgili idi. Halk bu faciayı kulaktan kulağa anlatılarak öğrendi. Buna rağmen gazeteler ordunun şanlı zaferlerinden ve kazanılan savaşlardan bahsediyordu. Bu talimatlar muhtemelen Enver Paşa tarafından veriliyordu.Sarıkamış’ta yaşanan trajedinin boyutunu Türkiye ilk kez Yarbay Şerif Köprülü’nün anılarının 1921 yılında “Akşam” gazetesinde yayınlanmasıyla öğrenmiş oldu.Gazeteye yapılan baskı sonucu yayın tamamlanmadandurdurulmuştu. Sadrazam Sait Halim Paşa, 1918 yılında savaş suçlusu olarak yargılandığı mahkemede; “…haberimiz yokken tertipler yapılmış, Kafkasya’da taarruz yapılmış, Sarıkamış felaketi olmuş. Benim bunların hazırlanmasından ve olmasından haberim bile olmadı.” demiş, kabinenin diğer üyelerinin de olayları sonar öğrenmişti. İttihat ve Terakki Hükümeti, seferberlik ve savaş kararını meclis tatildeyken almış, milletvekillerini toplantıya bile çağırmamıştı. Sarıkamış Harekâtı sonunda, Doğu Anadolu kapıları,Ruslara açıldı. 13 Mayıs 1915 tarihinde Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van’a, bilahare Muş ve Bitlis’e girdi. Ermenilerin harp esnasında Ruslara yaptıkları büyük hizmetin karşılığı olarak, bu illerin valilikleri, Ermenilere verildi. Harpten sonra, Ermeni-Rus işbirliği sonunda, bölge halkına karşı müthiş bir soykırıma girişildi. Van Gölünün ortalarınakayıklarla taşınıp öldürülen, suya dökülen çocuk,kadın, genç ve ihtiyar Türklerin sayısı, kesin olarak tespit edilmemesine rağmen, çok fazladır. Esasen, bu harp sırasında Ermeni Komitacıları, hemen her tarafta isyana hazırlanarak, birçok yerde depolar dolusu silah ve cephane biriktirdiler. Bu silah, teçhizat ve destekle katliam yapıp, Doğu Anadolu’yu harabeyeçevirdiler.Yıllardır tartışılır, Sarıkamış’ta cepheye kaç kişi sürülmüştü, kaç kişi şehit olmuştu? Türk Genelkurmay Başkanlığına göre Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000’dir. Savaşın en hazin kısmı ise Osmanlı kayıplarının birçoğunun Rus’lar ile yapılan çarpışmalarda değil de ağır soğuk hava koşulları yüzünden ölmesidir. Ruslar; Türklerden 200 subay, 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak almışlardır. Esirler tahmine göre Kırım’da domuz çiftliğinde çalıştırılarak ve aç bırakılarak ölmüşlerdir. Mehmet Niyazi “Sarıkamış Harekâtı’nda donarak şehit olan asker sayısının 90 bin değil, 23 bin olduğunu ileri sürmektedir; ‘’Harekâta 76 bin askerimiz katıldı. Nasıl oluyor da 76 bin askerimizden 90 bini donarak ölüyor? 15 Şubat 1915 tarihinde orduda yapılan sayımda 42 bin askerin kaldığı tespit ediliyor. Toplam şehidimiz 23 bindir. Donma olayı Erzurum’un Şenkaya ilçesine bağlı Baldız Köyü’nden Sarıkamış’a hareket eden 25 bin kişilik piyade birliğinde gerçekleşiyor. Bunlardan 10 bininin Sarıkamış’a ulaştığı kesin. Donma olayı ordumuzun tamamında olmadı. Erzurum Şenkaya ilçesinden hareket eden 25 bin askerimizin 10 bini Sarıkamış’a girdiğine göre, donma olayı bunların arasında oldu. Bunların kaçı şehit oldu, kaçı dondu bilmiyoruz. Ancak bir 90 bin yalanı devam edip gidiyor.’’ Murat Bardakçı ise bu konuda; “Genelkurmay’ın yaptığı değişik yayınlarda Sarıkamış’ta şehit düşen asker sayısının 90 binin çok altında bulunduğunu,muharebeye katılan Üçüncü Ordu’nun mevcudunun o sırada 118 bin, muharip asker sayısının da 75 bin olduğunu defalarca duyurmasına ve Ruslar’ın da “donarak can vermiş 23 bin Türk askerini defnettiklerini” açıklamalarına rağmen “90 bin şehit” iddiası bugüne kadar devam etti.” demektedir. Prof. Dr. Bingür Sönmez; “Sarıkamış ile ilgili faaliyetler düzenlemeye başladıktan sonra ‘Dr. Bingür’ün başka işi yok mu?’ diyenler oldu. Bir de verilen 90.000 şehit sayısının o kadar olmadığını söylediler. Kimileri 20.000 kimileri 68.000 gibi rakamlar verdiler. Ama halkımızın belleğinde yer edinen ağıtlarımızda; ‘kırılan 90.000’ fidandan bahsedildiğini hiç görmediler. Biz hiçbir zaman şehit sayısı üzerinde durmayacağız.90.000 şehit Sarıkamış için artık bir sembol olmuştur. Ülke olarak değil 90.000, 9.000, 900, 90 hatta 9 şehidimize bile sahip çıkmak hepimizin borcudur.” diyor. Dr. Ramazan Balcı; “Doksan bin rakamını bir kitapta ilk telaffuz eden bildiğim kadarıyla M. Larşer’dir. “Büyük Harp’te Türkiye” adıyla yayınlanan kitap tamamen İngiliz savunmaları doğrultusunda hazırlanmıştır. İngilizleri savaşın sorumluluğundan kurtarmak için yazılmıştır. Gerçi Larşer, bütün kayıplar için bu rakamı verir. Tek kurşun atmadan hikâyesi daha çok edebiyatçılarımızın işidir.“ Sarıkamış’taki 9. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Köprülülü Şerif (İlden) Bey hatıratında şöyle yazmıştı:“9. Kolordu bölgesinde en bol olan şey erler idi.Gerçekten askere alma dairelerinden toparlanılmış  cetvellere göre redif, usta ve acemi erlerin toplam sayısı 130.000 ve yaş sınırına varmamış yedek usta ve acemi erlerin toplamı 43.000 ki tümü 190.000 er ediyordu. Harekât başlayacağı zaman, 3. Ordu’nun mevcudu 190.000 insan ve 60.000 hayvandı. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için yaklaşık 88 milyon kg.buğday, çavdar ve arpaya gereksinim varken, ordu ambarlarında yalnız 1.250.000 kg yiyecek ve tahıl vardı...” Peki, bu ‘zayiat’ kimin suçu? Kimi Ermeni çetelerini suçladı, kimi Köprüköy’de düşmanı takip etmeyen Hasan İzzet Paşa’ya attı suçu, kimi en az Enver Paşa kadar hırslı ama strateji ve taktik cahili olan Hafız Hakkı Paşa’ya, kimi Osmanlı Genelkurmayı’nın başındaki Alman generali Bronsart von Schellendorf’a attı suçu. Enver Paşa’nın daha İstanbul’da bu harekât planını anlattığı Liman von Sanders karşı çıkmış; ‘O patikalardan bu karda geçemezsiniz’ demişti. Daha sonra Liman von Sanders, Sarıkamış faciası nedeniyle sorumlu tuttuğu Bronsart’ın görevden alınmasını Berlin’den istemiş, ama bu istek yanıtsız kalmıştı. Bronsart Paşa, 1917’ye kadar görevde, yani Osmanlı Genelkurmay Başkanı olarak kaldı. O sırada Osmanlı Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan Kazım Karabekir, Doğu’da bir harekât planlandığını anlayarak karşı çıkmış ve bunu kar-kış dâhil tüm gerekçeleri ile Enver Paşa’ya anlatmıştı. Enver Paşa’nın Sarıkamış hücum planını anlattığı amcası ünlü İttihatçı Halil Paşa da; ‘İmkânsız. Yapma!’ demiştir. III. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa da, Enver’e bizzat ‘Yapma bu karda kışta saldırı olmaz’ demişti. Enver Paşa, 11 Ocak 1915’te dönüşü sırasında Ulukışla tren istasyonuna çağırdığı amcası ünlü İttihatçı Halil Paşa’ya ‘Kuvve-i külliye mahvoldu’ (Bütün kuvvet mahvoldu) diyerek faciayı itiraf etmişti. 2007’de Genelkurmay Başkanlığı; “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı; düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan başarılı bir plandı. Ancak stratejinin faktörlerinden zaman ve iklim şartları iyi değerlendirilemediği için bu sonuç kaçınılmaz olmuştur” demiştir. Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop; “Sarıkamış faciası. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çok tezat fikirler var. Kimisi Enver Paşa’yı sorumlu olarak görmekte. Kimisi kahraman ilan etmekte. İki konu var ki, herkes konuşur.Bilende konuşuyor bilmeyende konuşuyor. Bunlardan bir tanesi tarihtir. Bir diğeri de dindir. Elbette ki Enver Paşa suçsuz değildir. Elbette ki Enver Paşa’nın fazlasıyla hatası vardır. Ama bir kişiye yüklenmek vurun ‘abalıya’ yapmak çok yanlış bir ifadedir. Ya da Nasrettin Hoca’nın ifadesiyle; ‘hırsızın hiç mi suçu yok?’ tarzındandır” Sarıkamış, senelerden buyana hala devam eden bütün bu yanlış bilgilendirmelere rağmen tarihimizin facia ile neticelenmiş ve her zaman hatırlanması gereken en büyük bozgunlarından biridir. 19 Ekim 2004 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Sarıkamış Allahüekber Dağları Türkiye’nin 34. Milli Parkı oldu. Birinci Dünya Savaşı’nda Sarıkamış kuşatma harekâtı sırasında hastalık ve soğuktan donma sonucu şehit olan 60 bin askerin anısına Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılan “Sarıkamış Allahuekber Dağları Şehitliği”, ziyarete açıldı. Enver Paşa’nın Türk Tarih Kurumu’nda muhafaza edilen evrakı arasında, Sarıkamış bozgunundan hemen önce kaleme aldığı bir de “vasiyetname”si var. Paşa, hükümete hitaben kaleme aldığı “vasiyetname”sinde Sarıkamış harekâtının sebeplerini izah ediyor ve cephede can verdiği takdirde annesi ile babasına göz kulak olunmasını, hanımı Naciye Sultan’ın refah içerisinde yaşatılmasını ve kendisi için bazı hayır işleri yapılmasını istiyor. İşte, Enver Paşa’nın “Sarıkamış Vasiyetnamesi”nin günümüz Türkçesi ile tam metni: “Hükümete: Plânım, Ruslar’a hemen iki misli üstün iki kolordu ile arkalarına düşerek geri çekilmeye mecbur etmek ve bu suretle 11. Kolordu ve Süvari fırkasıyla takip olunan düşmanı karşılayıp tamamıyla mahvetmekti. Dokuzuncu ve Onuncu Kolordu muvaffakiyetle hareketi yaptı. Düşmana taarruz edildi fakat mağlup edilemedi.Şimdi 11. Kolordu ve Süvari fırkasını bekliyorum.Gelir de yetişirse, düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman zayıflamış kıt’alarımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa o vakit ordu mahvolmuş demektir. Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz harbettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah da yardım ederse muvaffakiyet kesindir. Eğer muvaffak olamazsam son neferimle beraber öleceğim.Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Düşmana sonuna kadar karşı koyunuz. Herhalde sonunda muvaffak olacağız.  Ben hareketime pişman olmadan kalben müsterîh olarak ölüyorum. Yaşasın dinim, vatanım, padişahım. Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz Eşim Sultan Efendi Hazretleri’nin ödeneği kâfi değildir.  Kendisinin rahatça yaşaması için hiç olmazsa başkumandanlık ödeneğimin onun ödeneğine ilâvesi ve annemle babamın refahının sağlanması ile ilâhî rahmete mazhar olmam için birkaç hayır yapılmasını rica eder, yükselmesine çalışmaktan başka bir maksat beslemediğim din ve milletime dua eder, tanıyanlara selâm ederim. Yaşasın Müslümanlık, Osmanlılık ve Osmanlılar’ın Padişahı Sultan Mehmet Han. Enver Servet namına bir şeyim yoktur. Maamafih ne varsa refikam Sultan Efendi Hazretleri’ne bırakıyorum. Enver” Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek harekâtı şu şekilde değerlenmektedir: “Şayet komutanlar Enver Paşa’nın emirlerini yerine getirseydi Sarıkamış zaferle biterdi. 10.Kolordu Hafız Hakkı Bey komutasında Bardız’a gitmesi gerekirken, Rus birliklerinin peşine takılıp Koşur istikametine yöneldi (30. Ve 31.Tümenler). Yalnız 32.Tümen Bardız’a ilerledi. Bu hata Hafız Hakkı’nın, “zafer kazanma” ihtirası ile yolu 75 kilometre uzattığı yetmezmiş gibi, llahuekber Dağlarını geçmeye mecbur kalmış; fırtına ve tipiye yakalanıp çok büyük zayiat vermiştir ve zamanında Sarıkamış’a intikal etmemiştir. 9.Kolordu ise 3.Ordu ile 24 Aralık’ta Bardız’da birleşir. Cephe arasındaki Rus birliklerine taarruz etmek için Kötek yönüne gidip ve Rus ihtiyat kuvvetleriyle taarruz edip Sarıkamış’a iltihak etmesi gerekiyordu. Maalesef yine evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Bu sapmanın başlıca sebebi Hafız Hakkı Paşa’nın (10.Kolordu) 25 Aralık tarihinde Sarıkamış’ta olacağı varsayımı tamamen ile Enver Paşa’nın 10.Kolordu yalnız kalmasın diye yönünü Kötek’ten, Sarıkamış’a çevirmesi olmuştur. Netice olarak 10.Kolordu büyük zayiatla bitkin bir şekilde ancak 29 Aralık’ta Sarıkamış’a gelebilmiştir. Murat Bardakçı, “Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü” adlı kitabında Hafız Hakkı Paşa’nın kendi yazdığı bir günlükte ise şu yazmaktadır; “Yarabbi! Bu felâkete ben sebep oldum, yine ben tamir edeceğim” Sarıkamış faciası daha sonra Ermeni Tehcirinin ana nedenlerinden biri oldu. Ermeni gönüllü tümenleri Rus kuvvetlerinin başarısında önemli etken olmuştu. Enver Paşa, Ermenileri suçladı ve bölgede Rusya ile aktif beraberlikte bulunduklarını söyledi. Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikâyesi Üçlemesi içinde “Fırat Suyun Kan Akıyor Baksana” isimli romanından; “Sen hiç Sarıkamış’ı gördün mü kedi? Sarıkamış içinde Aynalı Çarşı, Aynalı Çarşı cehennem… Sen Aynalı Çarşıda uçup da denize gömülen gemileri gördün mü hiç? İyi ki görmedin. Sen hiç parça parça olmuş, üst üste tepelerce yığılmış, siperleri, koyakları, çukurları ağzına kadar doldurmuş ölüleri gördün mü? Ovalar dolusu çürümüş, kokmuş, kokusu insanı boğan ölülerin üstünden hiç yürüyerek geçtin mi? Sarıkamış savaşını görmemiş, yaşamamış insan dünyada hiçbir şeyi görmemiş, yaşamamış demektir. Erzurum içinde Aynalı Çarşı… Sen kedi, sen hiç, uykucu, rahat, gerinen kedi,sen hiç Allahuekber dağında olup bitenleri gördün mü? İnsan boyu, iki insan boyu karın içinde yalın ayak,başıkabak, pantolonu yırtılmış, kaputsuz, ceketsiz,koyunları bit dolu, donmuş elleriyle kaşınamayanları,Rus topçusunun karlı dağları ateşe, zindana çeviren güllelerini, karla birlikte uçuşan kolları, bacakları, kollarla bacaklarla, gövdelerle birlikte gökten yağan kanları, Allahuekber dağlarının doruklarında fırtınaya,boraya tutulup donan, taş kesilen, donmuş kirpikleri,kaşları, donmuş gözleriyle bakan on binlerce askeri gördün mü hiç? Sen bunları görmediysen hiçbir şey görmedin demektir… Balkan Harbi, Çanakkale,Sarıkamış, Amale Taburları, sen bunların hepsini birkaç yılda üst üste yaşadın mı kedi? Duymadıysan,görmediysen, bu dünyada ne hiçbir şey duydun, ne de hiçbir şey gördün” Dönemin ünlü bir Sarıkamış türküsü ‘Askeri kırdıran Enver Paşa’ diyecektir.   Ruhi Su sonraları bu türküyü yıllarca seslendirmiştir. Sarıkamış içi meşe Urus hep yaktı ateşe Bizi koydun eli bağlı Nerye vardın Enver Paşa Mızıkalar çalınıyor Asker olan gelsin deyi Onyedili asker olmuş Topluyorlar ölsün deyi Gittikleri yol takırdan Karavanası bakırdan Zengin olan bedel verir Hep ölen böyle fakirden   Yemen’de kavurucu sıcaktan, Sarıkamış’ta dondurucu soğuktan yok olan fidanlarımızı unutmamalıyız…                    İBRAHİM ÇİÇEK İSTANBUL CUMHURİYET SAVCISI       KAYNAKLAR: 1 - Bingür Sönmez - Reyhan Yıldız, “Ateşe dönen dünya: Sarıkamış” İkarus, 2008 2 - General Nikolski, “Sarıkamış Harekâtı” Kariyer Yayıncılık, 2010 3 - Sami Önal, “Sarıkamış’tan Esarete”, Remzi Kitabevi, 2007 4 - Talip Aydemir, “Sürgü”, Neden Kitap, 2009 5 - Köprülülü Şerif (İlden), “Sarıkamış” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2003 6 - Murat Bardakçı, “Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü” İş Bankası  Yayınları, 2014 7 - Kaymakam Şerif Bey, “Sarıkamış İhata Manevrası”, Arba Yayınları,1998 8 - İsmail Bilgin, “Sarıkamış – Beyaz Hüzün”, Timaş Yayınları,2006 9 - Alptekin Müderrisoğlu, “Sarıkamış Dramı” Kasdaş Yayınları, 1997 10 - Ramazan Balcı, “Tarihin Sarıkamış Duruşması” Nesil Yayınları, 2006
Ekleme Tarihi: 07 Eylül 2024 - Cumartesi

SARIKAMIŞ HAREKÂTI (Allahuekber Dağlarında Beyaz Ölüm) (22 Aralık 1914 – 05 Ocak 1915)

93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sonuçlanınca Batum savaş tazminatı olarak Rusya’ya verildi. Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Berlin Antlaşması ile Rusya’ya bırakıldı.

Osmanlı Devleti, uluslararası baskılar yüzünden 8 Şubat 1914 tarihinde Yeniköy Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.

1914 Mayıs’ında Talat Bey, Livadia’da tatilde bulunan Çar II. Nikola’ya ittifak teklif etti. Çar, İstanbul’un kendileri için hayati önemi olduğunu söyledi, aynı teklifi ilettiği Rus Dışişleri Bakanı Sasanow da Talat Bey’e olumsuz yanıt verdi.

Rusya’dan olumlu bir netice alınamayınca Fransa ve İngiltere’ye ittifak teklif edildi. Bahriye Nazırı olan ve Fransa ile yakın ilişkiler içinde olduğu bilinen Cemal Paşa, Fransız Dışişleri Bakanı Vivian’nın vekili Marquire’ye yaptığı teklif de Rusya bahane edilerek reddedildi.

İngiltere’ye yaklaşma çabaları da sonuçsuz kaldı.

Ayrıca Enver Paşa’nın bu konudaki girişimleri de netice vermedi.

Türkiye’de bulunan feldmareşal Liman Von Sanders, Alman Kaiserine, “Balkan harbi bizleri şaşırtmasın, bu millet iyi idare edilirse, büyük işler başarır.” Mealinde bir mektup yazdı. Kaiser, mareşalleriyle bir araya gelerek Türklerin ittifakını değerlendirdi.

 Mareşallerin tamamı, Türklerin kendilerine bir şey katmayacakları düşüncesini ileri sürerek ittifak fikrine karşı çıktı.

Kaiser, Liman Von Sanders’in mektubunu çıkarıp okudu ve bundan sonra Osmanlı ile ittifak kararı verildi.

Sadrazam ve Hariciye Nazırı Mehmet Sait Halim Paşa’nın yalısında toplanan Alman Sefiri Baron von Wangenheim, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa ve Meclis-i Mebusan Başkanı Halil (Menteşe) Bey, gizli bir ittifak anlaşması imzaladı.

Benzer bir anlaşma Avusturya sefiri Pallivicini ile de imzalandı.

Bu anlaşmalardan kabine üyelerinin, hatta padişahın bile haberi yoktu.

İttihat ve Terakki Cemiyet’i Merkez-i Umumisi’nden Bahaeddin Şakir, Ömer Naci ve Hilmi Bey yanlarında Gürcü ve Azeri temsilcilerle Taşnak (Ermeni Devrimci Federasyonu, EDF) partisinin Erzurum’da yapılan 8. Dünya Kongresi’ne gittiler.

Heyet, Taşnak temsilcileri Rostom, Vramyan ve Agnuni’ye “Başarımız Ermenilerin pozisyonuna bağlı. Eğer bizimle yürürseniz Kafkasları birlikte paylaşırız... Erivan, Kars ve Elizabetpol’un doğu kısmı, Van, Bitlis ve Erzurum vilayetleriyle birlikte Ermenistan’ı oluşturur” dediler.

Benzeri teklifler İstanbul, Muş ve Van’daki Taşnak’lılara da yapılmıştı.

Uluslararası ortamı kendi lehlerine gören Taşnak temsilcileri teklife sıcak bakmadıklarını söyledi.

1914 yılında dönemin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, daha önce yitirilen bu yurt topraklarını geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde “Sarıkamış Harekâtı” planlarını kurmaylarına sundu. Enver Paşa’yı harekâta yönlendirenlerin başında, onun gibi “Sarayın Damadı” olan bir başka asker, Albay Hafız Hakkı Bey idi.

1878’den beri Rus işgalinde bulunan Kars, Sarıkamış,Ardahan gibi doğu illerimizi geri almak, Doğu Avrupa’da Ruslarla harp halinde olan Almanlara yardım etmek, kazanılacak bir zaferle Kafkaslar ve OrtaAsya’daki Türk illerinin kapısını açmak maksatlarıyla harekete geçildi.

 6 Aralık 1914’te Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, Osmanlı Genelkurmay Başkanı General Bronsart von Schellendorf ve askeri heyeti ile birlikte Yavuz zırhlısına binerek Trabzon üzerinden Sarıkamış Harekâtı’nı başlatmak için Erzurum’a gittiler.

Almanların Goeben gemisi ‘Yavuz Sultan Selim’, Breslau gemisi ise ‘Midilli’ adı verildi.

Gemilere Osmanlı bayrağı çekilerek Alman Amirali Souchon’un yönetimine verildi.

Enver Paşa Donanma Kumandanı Amiral Suchon Paşa’ya yazılı emir verdi: “Donanmayı Hümayûn,Karadeniz’de hâkimiyet-i bahriyeyi kazanacaktır.

Bunun için Rus donanmasını, nerede bulursanız ilân-I harp etmeden ona hücum ediniz.”

Hükümetin bu olaydan herhangi bir bilgisi yoktu.

Karadeniz’e açılan Yavuz ve Midilli gemileri, Rusya’nın Sivastopol, Novorossisk ve Odessa limanlarını top ateşine tuttu.

Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti ve 1 Kasım’da doğu sınırından taarruza geçti.

Ruslar Zonguldak’ı bombalamak için 10 gemiyle denize açıldılar, doğuya erzak götürmekle görevli Bahriahmer, Bezmialem ve Mithatpaşa gemilerine rast gelip batırdılar.

3 Kasım’da İngiliz-Fransız karma filosu Çanakkale Boğazı’na dayanınca 11 Kasım’da Padişah İtilaf Devletlerine cihat ilan etti. Fetva, 14 Kasım 1914 tarihinde Fetva Emini Ali Haydar Efendi tarafından Fatih Camii’inde okundu. Ve böylece Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girmiş oldu.

Alman Genelkurmayı’nın istediği zafer değil, Rus kuvvetlerinin oyalanması idi. Savaşa katılma

karşılığında İttihatçılara vaat edilen (5 milyon altın) paralar, Romanya ve Bulgaristan üzerinden İstanbul’a doğru yola çıktı.

Rus-Kafkas ordusu, Karadeniz’den Ağrı Dağı’ndaki hudut üzerinden yedi kol halindeki saldırısıyla Pasinler’e kadar ilerledi.

3. Ordu, Rusları Köprüköy’de (Eleşkirt) durdurdu. Ama Kumandan Hasan İzzet Paşa, mevsim şartlarını dikkate alıp, ayrıca askerin kaput başta olmak üzere, giyim ve iaşesinin yetersizliğini, top ve süvari atlarının azlığını hesaba katarak, sıcağı sıcağına düşmanı takip etmedi.

Orduyu 15 kilometre geri çekti. Köprüköy Meydan Muharebesinin raporlarını alan, yarbaylıktan paşalığa terfi ettirilen Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) Enver Paşa, Alman Kurmay ve generalleriyle Erzurum’a geldi.

Harbiye Nazırı Enver Paşa, hocası Hasan İzzet Paşa’ya bağırdı: “Hatalı davrandınız, başarılı olamadınız! Rus Ordusu burada yok edilmeliydi. Şimdi hemen harekete geçip, Rus Ordusu’nu yok edeceksiniz!” dedi. Hasan İzzet Paşa ise: “Olmaz! Havaları görüyorsunuz.

Her yerde kar var. Karakış başlamıştır. Bu şartlar altında bir harekât faciaya dönüşebilir. Kış şiddetini kaybetsin,yollar açılsın, düşmana haddini bildiririz!” diyerek cevap verdi. Enver Paşa öfkeyle: “Eğer hocam olmasaydınız, sizi idam ettirirdim!” dedi.

Enver Paşa, Ordu kumandanı Hasan İzzet Paşa’yı azletti ve taarruza karar verdi.

Enver Paşa, Erzurum ve Köprüköy’de birer taburu teftiş etmişti ancak ordu birliklerinin tamamı hakkında yeterli bilgiye sahip değildi.

Üçüncü Ordu Komutanlığı vazifesini de üzerine alan Enver Paşa, 18 Aralık 1914 tarihinde kıtalara; “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz.

Orada her türlü nimete kavuşacaksınız.

İslâm âleminin bütün ümidi sizsiniz!” diyerek taarruz emrini verdi.

Üçüncü Ordu; 9 - 10. ve 11. Kolordular ve 2. Süvari Tümeni’nden oluşuyordu. 9. Kolordu Erzurum Kalesi’nde yerleşmişti ve başında Ahmet Fevzi Paşa,10. Kolordu Sivas’a konuşlanmış ve başında Albay Hafız Hakkı Paşa, 11. Kolordu Elazığ Kalesi’nde konuşlanmış ve başında Abdülkerim Paşa vardı.

Enver Paşa’nın yapmış olduğu plana göre; 11. Kolordu ve 2. Nizamiye Süvari Tümeni düşmanı cepheden karşılayacak, 11. Kolordu Çatak-Pitkir hattından kötek istikametine ve Albay Hafız Hakkı Paşa önderliğinde 10.Kolordu Bardız istikametinde düşmanı karşılayacaktı.

Bunlara destek olarak 9. ve 11. Kolorduların Sarıkamış,Selim-Sarıkamış hattına ilerlemesiyle üç taraftan geniş bir çevirme hareketine dönüşecek ve bu kıskaç altında Ruslar imha edilecekti.

Üçüncü Ordunun üç kolordusu (9, 10, 11. Kolordular), 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma (İhata) Harekâtına başladı.

Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de,Ardahan’a hareket etti. Harekâtın ilk günü şiddetli bir tipi ve kar fırtınası altında başladı.

11. Kolordu 22 Aralık’ta büyük yürüyüşüne başladı. 9.Kolordu Lafsor’a kadar uzanan ilk hedefine ulaştı. 10.Kolordu Oltu’nun Batısı-Narman hattına zorlukla ulaştı.

11. Kolordu 23 Aralık’ta Rusların 4. Ermeni Tümeni ile karşılaştı. 9. Kolordu Çatak-Pitkir hattına ulaştı. İkmal ve ulaştırma güçlükleri daha ikinci günden başladı.

10. Kolordu Oltu’yu ele geçirmeyi başardı. Hafız Hakkı Paşa, 24 Aralık’ta 10. Kolordu’ya 30. ve 31.Tümenleri kendisi ile birlikte Kosor istikametindeki Stomin Tugayı’nın peşine takılması ve bir tümenin Bardız’a ilerlemesini emretti. 25 Aralık’ta 9. Kolordu ikmal ve ulaştırma zorlukları yüzünden asker kaybetmeye başladı ve Sarıkamış’a doğru geriledi.

Plana göre 10. Kolordu’nun Kosor yolunda olması gerekiyordu, ama ağır koşullar altında Beyköy hattına erişemedi. Beyköy hattında 10. Kolordu üç kilometer yolsuz bir kar çölü olan Allahuekber Dağları’nda doğa ile boğuşuyordu. Zemheri denilen kışın en soğuk günleriydi. Kar kalınlığı bazı yerlerde bir metreyi geçiyordu. Sıfırın altında -39 derecelik soğuklar, düşmandan daha tehlikeliydi.

Gündüz başlayan yürüyüşte yumuşayan çarıklar gece donmaya, ayakları mengene gibi sıkmaya başladı. Adım atmak neredeyse imkânsızdı. Askerler donmamak için oldukları yerde zıplıyordu. Ayak parmaklarından başlayan donma,yavaş yavaş tüm vücutlarına yayılıyordu.

Kimi yere çömeldi, kimi oturdu, kimi yuvarlandı, kimi bir ağaç gövdesine dayandı. Ortalık kardan heykellerle doldu.

Allahüekber Dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar, gerekse mevcut silahları yönünden çok zayiat ve kayıp verildi.

9. Kolordu tek başına Sarıkamış’a ulaşabildi. 29 Aralık da Sarıkamış’a girebilen 300 kişilik kuvvet de Ruslar tarafından püskürtüldü.

Büyük kayıplar verildi, ordunun mevcudu azaldı ve taarruz başarısızlıkla sonuçlandı.

6 Ocak 1915 tarihinde 3. Ordu karargâhı ateş altında kaldı. Hafız Hakkı Paşa geri çekilme emri verdi.

Taarruza iştirak eden birliklerin büyük bir kısmı,özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’dan sevk edilenlerdi.

Bu askerler sıcak iklime alışık olup, teçhizatları yönünden kış şartlarına hazırlıksızdı.

Şiddetli tipi yüzünden 10. Kolordu’dan 2 Tümen (31ve 32 Tümenler) 23 Aralıkta 4 saat boyunca düşman sanıp birbirine saldırmış, bu olay şehit ve yaralılarla birlikte 2 bin askere mal olmuştu.

Allahüekber Dağlarını aşan Mehmetçiklerden bir kol da, Sarıkamış’ın doğusundaki Selim İstasyonuna vararak demiryolunu tahrip edince, Sarıkamış’taki Rus kolorduları paniğe uğradı. Gayriresmi Türk çeteleri de, 1915 yılı başında Ardahan’a girdi.

Rus Kafkas Ordusu Başkumandanı, Üçüncü Ordunun ilerleyişi üzerine 2-3 Ocak 1915 günlerinde telsiz-telgraf ile müttefikleri Fransa ve İngiltere’ye: “Telefon konuşmalarını durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engelleyemiyor.

İkinci bir cephe açarak, Türk ordularının ilerlemesi durdurulamaz ise, zengin Bakü petrolleri, OsmanlıAlman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!” diye haber gönderdi.

Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi.

Fırtına ile yağan kar yolları tıkayıp, çadırları yıktı.

Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, ordunun büyük bir kısmı donma, dizanteri ve tifo gibi Hastalıklarla mahvoldu.

Beyköy’le Kuruköy’e ulaşmayı 3.200 kişi başardı.

Moskova askeri müzesinde bir yazının sonlarında şöyle yazmakta: “Allahuekber Dağlarındaki Türk müfrezesini esir alamadık. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlar. 24.12.1914 Perşembe”18 Aralık 1914 tarihinde başlayan Sarıkamış Harekâtı iki hafta içinde müthiş bir kırımla sonuçlandı. 4/5 Ocak 1915 tarihinde ağır kayıplar sonucu yenilgi kesinleşti.

Her şeyin bittiğini anlayan Enver Paşa, Albay Hafız Hakkı Bey’i ‘Paşa’ yaparak 3. Ordu’nun başına geçirdikten sonra Erzurum’a doğru yola çıktı.

Enver Paşa’yı götüren araç, yolda bir Rus karakol birliği ile karşılaştı ancak Rus askerleri kendisini tanımadıkları için kurtuldu.

Hafız Hakkı Paşa geri çekilme emri Verdi ve Sarıkamış Harekâtı sona erdi.

Hafız Hakkı Paşa, tifüse yakalandı ve Erzurum’da öldü.

Hafız Hakkı Paşa, Sultan Beşinci Murat’ın torunlarından Behiye Sultan ile evlenmiş ve “Dâmâd-ı Şehriyâri”, yani hükümdar damadı olmuştu.

Kocasının hatırasına hayatının sonuna kadar sıkı sıkıya bağlı kalan Behiye Sultan, 1924’te Osmanlı Hanedanı’nın sürgünü ile birlikte Kahire’ye yerleşti ve 1940’lı yıllarda yokluk içinde öldü.

Sarıkamış Harekâtı kuşatma harekâtıyla düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan, başarılı

bir plandı.

 Ancak, stratejinin faktörlerinden zaman iyi değerlendirilmediği, kuvvetler de böyle bir harekâtı yapacak şekilde teçhizatlandırılmadığı için başarısızlıkla sonuçlandı.

Ordunun kış şartlarına hazır olmaması ve olumsuz iklim şartları sebebiyle ikmal ve iaşe hizmetlerinin yapılmayışı, kıtalarda açlığa,hayvanların telef olmasına, dolayısıyla birliklerin dağılmasına sebep oldu. Enver Paşa’nın şuursuzca verdiği gece taarruzu emirleri, kayıpları daha da arttırdı.

Enver Paşa, Sarıkamış’tan ayrılırken “casus ve bozguncuların yalan haberlerle halkın moralini bozmalarını önlemek” gerekçesiyle harekâtın gizli tutulmasını istemişti.

Gazetelere sansür uygulandı ve Sarıkamış harekâtı ile ilgili tek bir satır haber yahut resim çıkmadı.

Ancak bu sansür özel olarak Sarıkamış ile ilgili değil, savaşın bütün yönleri ile ilgili idi. Halk bu faciayı kulaktan kulağa anlatılarak öğrendi.

Buna rağmen gazeteler ordunun şanlı zaferlerinden ve kazanılan savaşlardan bahsediyordu.

Bu talimatlar muhtemelen Enver Paşa tarafından veriliyordu.Sarıkamış’ta yaşanan trajedinin boyutunu Türkiye ilk kez Yarbay Şerif Köprülü’nün anılarının 1921 yılında “Akşam” gazetesinde yayınlanmasıyla öğrenmiş oldu.Gazeteye yapılan baskı sonucu yayın tamamlanmadandurdurulmuştu.

Sadrazam Sait Halim Paşa, 1918 yılında savaş suçlusu olarak yargılandığı mahkemede; “…haberimiz yokken tertipler yapılmış, Kafkasya’da taarruz yapılmış, Sarıkamış felaketi olmuş. Benim bunların hazırlanmasından ve olmasından haberim bile olmadı.” demiş, kabinenin diğer üyelerinin de olayları sonar öğrenmişti. İttihat ve Terakki Hükümeti, seferberlik ve savaş kararını meclis tatildeyken almış, milletvekillerini toplantıya bile çağırmamıştı.

Sarıkamış Harekâtı sonunda, Doğu Anadolu kapıları,Ruslara açıldı. 13 Mayıs 1915 tarihinde Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van’a, bilahare Muş ve Bitlis’e girdi. Ermenilerin harp esnasında Ruslara yaptıkları büyük hizmetin karşılığı olarak, bu illerin valilikleri, Ermenilere verildi. Harpten sonra, Ermeni-Rus işbirliği sonunda, bölge halkına karşı müthiş bir soykırıma girişildi. Van Gölünün ortalarınakayıklarla taşınıp öldürülen, suya dökülen çocuk,kadın, genç ve ihtiyar Türklerin sayısı, kesin olarak tespit edilmemesine rağmen, çok fazladır.

Esasen, bu harp sırasında Ermeni Komitacıları, hemen her tarafta isyana hazırlanarak, birçok yerde depolar dolusu silah ve cephane biriktirdiler.

Bu silah, teçhizat ve destekle katliam yapıp, Doğu Anadolu’yu harabeyeçevirdiler.Yıllardır tartışılır, Sarıkamış’ta cepheye kaç kişi sürülmüştü, kaç kişi şehit olmuştu? Türk Genelkurmay Başkanlığına göre Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000’dir. Savaşın en hazin kısmı ise Osmanlı kayıplarının birçoğunun Rus’lar ile yapılan çarpışmalarda değil de ağır soğuk hava koşulları yüzünden ölmesidir.

Ruslar; Türklerden 200 subay, 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak almışlardır. Esirler tahmine göre Kırım’da domuz çiftliğinde çalıştırılarak ve aç bırakılarak ölmüşlerdir.

Mehmet Niyazi “Sarıkamış Harekâtı’nda donarak şehit olan asker sayısının 90 bin değil, 23 bin olduğunu ileri sürmektedir; ‘’Harekâta 76 bin askerimiz katıldı.

Nasıl oluyor da 76 bin askerimizden 90 bini donarak ölüyor? 15 Şubat 1915 tarihinde orduda yapılan sayımda 42 bin askerin kaldığı tespit ediliyor.

Toplam şehidimiz 23 bindir. Donma olayı Erzurum’un Şenkaya ilçesine bağlı Baldız Köyü’nden Sarıkamış’a hareket eden 25 bin kişilik piyade birliğinde gerçekleşiyor.

Bunlardan 10 bininin Sarıkamış’a ulaştığı kesin.

Donma olayı ordumuzun tamamında olmadı.

Erzurum Şenkaya ilçesinden hareket eden 25 bin askerimizin 10 bini Sarıkamış’a girdiğine göre, donma olayı bunların arasında oldu.

Bunların kaçı şehit oldu, kaçı dondu bilmiyoruz. Ancak bir 90 bin yalanı devam edip gidiyor.’’ Murat Bardakçı ise bu konuda; “Genelkurmay’ın yaptığı değişik yayınlarda Sarıkamış’ta şehit düşen asker sayısının 90 binin çok altında bulunduğunu,muharebeye katılan Üçüncü Ordu’nun mevcudunun o sırada 118 bin, muharip asker sayısının da 75 bin olduğunu defalarca duyurmasına ve Ruslar’ın da “donarak can vermiş 23 bin Türk askerini defnettiklerini” açıklamalarına rağmen “90 bin şehit” iddiası bugüne kadar devam etti.” demektedir.

Prof. Dr. Bingür Sönmez; “Sarıkamış ile ilgili faaliyetler düzenlemeye başladıktan sonra ‘Dr. Bingür’ün başka işi yok mu?’ diyenler oldu. Bir de verilen 90.000 şehit sayısının o kadar olmadığını söylediler. Kimileri 20.000 kimileri 68.000 gibi rakamlar verdiler.

Ama halkımızın belleğinde yer edinen ağıtlarımızda; ‘kırılan 90.000’ fidandan bahsedildiğini hiç görmediler.

Biz hiçbir zaman şehit sayısı üzerinde durmayacağız.90.000 şehit Sarıkamış için artık bir sembol olmuştur.

Ülke olarak değil 90.000, 9.000, 900, 90 hatta 9 şehidimize bile sahip çıkmak hepimizin borcudur.” diyor.

Dr. Ramazan Balcı; “Doksan bin rakamını bir kitapta ilk telaffuz eden bildiğim kadarıyla M. Larşer’dir. “Büyük Harp’te Türkiye” adıyla yayınlanan kitap tamamen İngiliz savunmaları doğrultusunda hazırlanmıştır.

İngilizleri savaşın sorumluluğundan kurtarmak için yazılmıştır. Gerçi Larşer, bütün kayıplar için bu rakamı verir. Tek kurşun atmadan hikâyesi daha çok edebiyatçılarımızın işidir.“

Sarıkamış’taki 9. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Köprülülü Şerif (İlden) Bey hatıratında şöyle yazmıştı:“9. Kolordu bölgesinde en bol olan şey erler idi.Gerçekten askere alma dairelerinden toparlanılmış  cetvellere göre redif, usta ve acemi erlerin toplam sayısı 130.000 ve yaş sınırına varmamış yedek usta ve acemi erlerin toplamı 43.000 ki tümü 190.000 er ediyordu. Harekât başlayacağı zaman, 3. Ordu’nun mevcudu 190.000 insan ve 60.000 hayvandı. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için yaklaşık 88 milyon kg.buğday, çavdar ve arpaya gereksinim varken, ordu ambarlarında yalnız 1.250.000 kg yiyecek ve tahıl vardı...” Peki, bu ‘zayiat’ kimin suçu? Kimi Ermeni çetelerini suçladı, kimi Köprüköy’de düşmanı takip etmeyen Hasan İzzet Paşa’ya attı suçu, kimi en az Enver Paşa kadar hırslı ama strateji ve taktik cahili olan Hafız Hakkı Paşa’ya, kimi Osmanlı Genelkurmayı’nın başındaki Alman generali Bronsart von Schellendorf’a attı suçu.

Enver Paşa’nın daha İstanbul’da bu harekât planını anlattığı Liman von Sanders karşı çıkmış; ‘O patikalardan bu karda geçemezsiniz’ demişti.

Daha sonra Liman von Sanders, Sarıkamış faciası nedeniyle sorumlu tuttuğu Bronsart’ın görevden alınmasını Berlin’den istemiş, ama bu istek yanıtsız kalmıştı.

Bronsart Paşa, 1917’ye kadar görevde, yani Osmanlı Genelkurmay Başkanı olarak kaldı.

O sırada Osmanlı Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan Kazım Karabekir, Doğu’da bir harekât planlandığını anlayarak karşı çıkmış ve bunu kar-kış dâhil tüm gerekçeleri ile Enver Paşa’ya anlatmıştı. Enver Paşa’nın Sarıkamış hücum planını anlattığı amcası ünlü İttihatçı Halil Paşa da; ‘İmkânsız. Yapma!’ demiştir.

III. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa da, Enver’e bizzat ‘Yapma bu karda kışta saldırı olmaz’ demişti.

Enver Paşa, 11 Ocak 1915’te dönüşü sırasında Ulukışla tren istasyonuna çağırdığı amcası ünlü İttihatçı Halil Paşa’ya ‘Kuvve-i külliye mahvoldu’ (Bütün kuvvet mahvoldu) diyerek faciayı itiraf etmişti.

2007’de Genelkurmay Başkanlığı; “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı; düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan başarılı bir plandı. Ancak stratejinin faktörlerinden zaman ve iklim şartları iyi değerlendirilemediği için bu sonuç kaçınılmaz olmuştur” demiştir.

Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop; “Sarıkamış faciası. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çok tezat fikirler var. Kimisi Enver Paşa’yı sorumlu olarak görmekte. Kimisi kahraman ilan etmekte. İki konu var ki, herkes konuşur.Bilende konuşuyor bilmeyende konuşuyor.

Bunlardan bir tanesi tarihtir.

Bir diğeri de dindir.

Elbette ki Enver Paşa suçsuz değildir.

Elbette ki Enver Paşa’nın fazlasıyla hatası vardır.

Ama bir kişiye yüklenmek vurun ‘abalıya’ yapmak çok yanlış bir ifadedir. Ya da Nasrettin Hoca’nın ifadesiyle; ‘hırsızın hiç mi suçu yok?’ tarzındandır” Sarıkamış, senelerden buyana hala devam eden bütün bu yanlış bilgilendirmelere rağmen tarihimizin facia ile neticelenmiş ve her zaman hatırlanması gereken en büyük bozgunlarından biridir.

19 Ekim 2004 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Sarıkamış Allahüekber Dağları Türkiye’nin 34. Milli Parkı oldu.

Birinci Dünya Savaşı’nda Sarıkamış kuşatma harekâtı sırasında hastalık ve soğuktan donma sonucu şehit

olan 60 bin askerin anısına Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılan “Sarıkamış Allahuekber Dağları Şehitliği”, ziyarete açıldı.

Enver Paşa’nın Türk Tarih Kurumu’nda muhafaza edilen evrakı arasında, Sarıkamış bozgunundan hemen önce kaleme aldığı bir de “vasiyetname”si var.

Paşa, hükümete hitaben kaleme aldığı “vasiyetname”sinde Sarıkamış harekâtının sebeplerini izah ediyor ve cephede can verdiği takdirde annesi ile babasına göz kulak olunmasını, hanımı Naciye Sultan’ın refah

içerisinde yaşatılmasını ve kendisi için bazı hayır işleri yapılmasını istiyor.

İşte, Enver Paşa’nın “Sarıkamış Vasiyetnamesi”nin günümüz Türkçesi ile tam metni: “Hükümete: Plânım,

Ruslar’a hemen iki misli üstün iki kolordu ile arkalarına düşerek geri çekilmeye mecbur etmek ve bu suretle 11. Kolordu ve Süvari fırkasıyla takip olunan düşmanı karşılayıp tamamıyla mahvetmekti. Dokuzuncu ve Onuncu Kolordu muvaffakiyetle hareketi yaptı.

Düşmana taarruz edildi fakat mağlup edilemedi.Şimdi 11. Kolordu ve Süvari fırkasını bekliyorum.Gelir de yetişirse, düşmanı bozacağım.

Fakat gelmeden düşman zayıflamış kıt’alarımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa o vakit ordu mahvolmuş demektir.

Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz harbettiler. Her manevrayı yaptılar.

Eğer Allah da yardım ederse muvaffakiyet kesindir.

Eğer muvaffak olamazsam son neferimle beraber öleceğim.Bu halde vasiyetim:

Ben vazifemi yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum.

Düşmana sonuna kadar karşı koyunuz.

Herhalde sonunda muvaffak olacağız.

 Ben hareketime pişman olmadan kalben müsterîh olarak ölüyorum.

Yaşasın dinim, vatanım, padişahım.

Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz Eşim Sultan Efendi Hazretleri’nin ödeneği kâfi değildir.

 Kendisinin rahatça yaşaması için hiç olmazsa başkumandanlık ödeneğimin onun ödeneğine ilâvesi

ve annemle babamın refahının sağlanması ile ilâhî rahmete mazhar olmam için birkaç hayır yapılmasını

rica eder, yükselmesine çalışmaktan başka bir maksat beslemediğim din ve milletime dua eder, tanıyanlara selâm ederim.

Yaşasın Müslümanlık, Osmanlılık ve Osmanlılar’ın Padişahı Sultan Mehmet Han.

Enver Servet namına bir şeyim yoktur. Maamafih ne varsa refikam Sultan Efendi Hazretleri’ne bırakıyorum. Enver” Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek harekâtı şu şekilde değerlenmektedir: “Şayet komutanlar Enver Paşa’nın emirlerini yerine getirseydi Sarıkamış zaferle biterdi.

10.Kolordu Hafız Hakkı Bey komutasında Bardız’a gitmesi gerekirken, Rus birliklerinin peşine takılıp Koşur istikametine yöneldi (30. Ve 31.Tümenler). Yalnız 32.Tümen Bardız’a ilerledi.

Bu hata Hafız Hakkı’nın, “zafer kazanma” ihtirası ile yolu 75 kilometre uzattığı yetmezmiş gibi, llahuekber Dağlarını geçmeye mecbur kalmış; fırtına ve tipiye yakalanıp çok büyük zayiat vermiştir ve zamanında Sarıkamış’a intikal etmemiştir. 9.Kolordu ise 3.Ordu ile 24 Aralık’ta Bardız’da birleşir. Cephe arasındaki Rus birliklerine taarruz etmek için Kötek yönüne gidip ve Rus ihtiyat kuvvetleriyle taarruz edip Sarıkamış’a iltihak etmesi gerekiyordu.

Maalesef yine evdeki hesap çarşıya uymamıştır.

Bu sapmanın başlıca sebebi Hafız Hakkı Paşa’nın (10.Kolordu) 25 Aralık tarihinde Sarıkamış’ta olacağı varsayımı tamamen ile Enver Paşa’nın 10.Kolordu yalnız kalmasın diye yönünü Kötek’ten, Sarıkamış’a çevirmesi olmuştur.

Netice olarak 10.Kolordu büyük zayiatla bitkin bir şekilde ancak 29 Aralık’ta Sarıkamış’a gelebilmiştir.

Murat Bardakçı, “Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü” adlı kitabında Hafız Hakkı Paşa’nın kendi

yazdığı bir günlükte ise şu yazmaktadır; “Yarabbi! Bu felâkete ben sebep oldum, yine ben tamir edeceğim” Sarıkamış faciası daha sonra Ermeni Tehcirinin ana nedenlerinden biri oldu.

Ermeni gönüllü tümenleri Rus kuvvetlerinin başarısında önemli etken olmuştu. Enver Paşa, Ermenileri suçladı ve bölgede Rusya ile aktif beraberlikte bulunduklarını söyledi.

Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikâyesi Üçlemesi içinde “Fırat Suyun Kan Akıyor Baksana” isimli romanından; “Sen hiç Sarıkamış’ı gördün mü kedi? Sarıkamış içinde Aynalı Çarşı, Aynalı Çarşı cehennem… Sen Aynalı

Çarşıda uçup da denize gömülen gemileri gördün mü hiç? İyi ki görmedin. Sen hiç parça parça olmuş, üst üste tepelerce yığılmış, siperleri, koyakları, çukurları ağzına kadar doldurmuş ölüleri gördün mü? Ovalar dolusu çürümüş, kokmuş, kokusu insanı boğan ölülerin üstünden hiç yürüyerek geçtin mi? Sarıkamış savaşını görmemiş, yaşamamış insan dünyada hiçbir şeyi görmemiş, yaşamamış demektir.

Erzurum içinde Aynalı Çarşı… Sen kedi, sen hiç, uykucu, rahat, gerinen kedi,sen hiç Allahuekber dağında olup bitenleri gördün mü? İnsan boyu, iki insan boyu karın içinde yalın ayak,başıkabak, pantolonu yırtılmış, kaputsuz, ceketsiz,koyunları bit dolu, donmuş elleriyle kaşınamayanları,Rus topçusunun karlı dağları ateşe, zindana çeviren güllelerini, karla birlikte uçuşan kolları, bacakları, kollarla bacaklarla, gövdelerle birlikte gökten yağan kanları, Allahuekber dağlarının doruklarında fırtınaya,boraya tutulup donan, taş kesilen, donmuş kirpikleri,kaşları, donmuş gözleriyle bakan on binlerce askeri gördün mü hiç? Sen bunları görmediysen hiçbir şey görmedin demektir… Balkan Harbi, Çanakkale,Sarıkamış, Amale Taburları, sen bunların hepsini birkaç yılda üst üste yaşadın mı kedi? Duymadıysan,görmediysen, bu dünyada ne hiçbir şey duydun, ne de hiçbir şey gördün” Dönemin ünlü bir Sarıkamış türküsü ‘Askeri kırdıran Enver Paşa’ diyecektir.

 

Ruhi Su sonraları bu türküyü yıllarca seslendirmiştir.

Sarıkamış içi meşe Urus hep yaktı ateşe

Bizi koydun eli bağlı

Nerye vardın Enver Paşa

Mızıkalar çalınıyor

Asker olan gelsin deyi

Onyedili asker olmuş

Topluyorlar ölsün deyi

Gittikleri yol takırdan

Karavanası bakırdan

Zengin olan bedel verir

Hep ölen böyle fakirden

 

Yemen’de kavurucu sıcaktan, Sarıkamış’ta dondurucu soğuktan yok olan fidanlarımızı unutmamalıyız…

 

 

               İBRAHİM ÇİÇEK

İSTANBUL CUMHURİYET SAVCISI

 

 

 

KAYNAKLAR:

1 - Bingür Sönmez - Reyhan Yıldız, “Ateşe dönen dünya: Sarıkamış” İkarus, 2008

2 - General Nikolski, “Sarıkamış Harekâtı” Kariyer Yayıncılık, 2010

3 - Sami Önal, “Sarıkamış’tan Esarete”, Remzi Kitabevi, 2007

4 - Talip Aydemir, “Sürgü”, Neden Kitap, 2009

5 - Köprülülü Şerif (İlden), “Sarıkamış” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2003

6 - Murat Bardakçı, “Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü” İş Bankası

 Yayınları, 2014

7 - Kaymakam Şerif Bey, “Sarıkamış İhata Manevrası”, Arba Yayınları,1998

8 - İsmail Bilgin, “Sarıkamış – Beyaz Hüzün”, Timaş Yayınları,2006

9 - Alptekin Müderrisoğlu, “Sarıkamış Dramı” Kasdaş Yayınları, 1997

10 - Ramazan Balcı, “Tarihin Sarıkamış Duruşması” Nesil Yayınları, 2006

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adliyehaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.