Cumhurbaşkanı Erdoğan: Enflasyonla mücadele konusunda inşallah çoğu gitti, azı kaldı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"8 asırdır dünyayı irfanla, hikmetle, zamanı aşan bir bilgiyle aydınlatan, insanlığın medarı iftiharı Hz. Mevlana’nın manevi huzurunda kongremizi gerçekleştiriyoruz. Onun hikmetli öğütleri, kulağımıza küpe olmaya devam edecek. Konya olarak, Türkiye olarak, insanlığa yardımda mağduriyet gidermede, cömertlikte akarsu gibi olacağız. Şefkat ve merhamette güneş gibi olacağız. İnsanların kusurunu aramayacağız. Hikmet arayacağız.
Muhalefetin içler acısı hali bizi asla umutsuzluğa düşürmemelidir. AK Parti milletin kurduğu, milletin iktidara getirdiği, milletin istikamet verdiği, girdiği her mücadeleyi de milletin desteğiyle başarıya ulaştıran bir siyasi teşekküldür.
Ülkemize 22 yılı aşkın süredir kazandırdığımız eser ve hizmetlerin her biri aynı zamanda milletimize olan şükranımızın ifadesidir. Şimdi hedefimiz Türkiye Yüzyılı’nın inşasıdır.
Bunun için hem vizyonumuzu genişletiyor hem program ve projelerimizin çıtasını yükseltiyor hem de ülkemizin kronik sorunlarını çözecek cesur adımlar atıyoruz. Allah’ın izniyle içeride ve dışarıda elde edeceğimiz büyük başarılar sayesinde bizden sonraki nesillere güçlü bir Türkiye mirası bırakacağız.
Tabii bunları en büyük vizyonları kırmızı kart göstermek, en büyük taahhütleri rakı fiyatlarını ucuzlatmak olanlara anlatabilmek mümkün değildir. Kırmızı kart oyunuyla kendi akıllarınca halkın seviyesine indiklerini sananlara rahmetli bir yazarımızın ifadesiyle diyorum ki, halkın seviyesine inilmez, halkın seviyesine çıkılır.
Aslına bakarsanız kendi içlerindeki hırsızlık, arsızlık, taciz ayıplarının üzerine gitmek yerine yalan yanlış söylemlerle, lakayit çıkışlarla bize hücum edenlerin derdini gayet iyi biliyoruz. Partilerindeki rezillikleri düzeltmeye çalışmak varken vazifesini yapan kamu görevlilerine saldırmak zaten başlı başına bir suçluluk alametidir.
Bunlar eski Türkiye’de hukuk önünde sahip oldukları ayrıcalıklarını kaybetmenin öfkesini bir türlü atamadılar. Sayın Özel ve şürekasına şunu açıkça söylemek durumundayım. Günümüz Türkiye’sinde siz dahil hiç kimsenin hukuku ve kanunları hiçe sayma, yok sayma, göz göre göre çiğneme hakkı yoktur. Hoşunuza gitmese de hukuk işleyecek, siz de buna saygı göstereceksiniz.
Kusura bakmayın savcıları tehdit ederek, yargıya parmak sallayarak, mahkemelerin görevini yapmasını engelleyerek, bağırarak, çağırarak, nümayiş yaparak yargı mensuplarını baskı altına alarak hiçbir netice elde edemezsiniz.
Dolayısıyla sağa, sola sataşmaktan, sürekli ona, buna saldırmaktan artık vazgeçin. Biz işte buradayız. Gelin milletin önünde kara kaplı defterleri ortaya serelim. Bakalım kimin yüzü kızaracak, kim yüzü ak olarak oradan çıkacak.
Sayın Özel başka yerlerde harami arayacağına, kendisini fazla yormasın yanında yöresindeki şahıslara baksın. Dosyalardaki iddialara verecek cevapları olmadığı, yapılan hırsızlık ve arsızlıklar dün gibi aşikar olduğu için sürekli topu taca atıyorlar. Halbuki onlar da çok iyi biliyor ki daha turpların büyükleri heybede.
Telaşlarının, paniklemelerinin, ortalığı velveleye vermelerinin bir sebebi de işte bu hakikattir. Korkarız birkaç yıla kadar bunların hiçbirinin sokağa çıkacak, insanlar içine karışacak, hatta milletin yüzüne bakacak halleri kalmayacak.
Parti içi iktidar kavgasına kendilerini öyle kaptırdılar ki, dünyada ne olup bittiğini görecek gözleri yok. Kongre ve adaylık hesabı yapmaktan, ülkenin ve milletin halini anlamaya, bölgedeki ve dünyadaki gelişmeleri takip etmeye fırsat bulamıyorlar.
Öyle olunca da siyasi cambazlıklarla durumu kurtarmaya çalışıyorlar. İşte Esenyurt'u gördünüz, Beşiktaş'ı gördünüz. Haller ne durumda. Daha niceleri. Suriye ihtilafında nasıl bir söylem benimsediklerini, nasıl gayrimilli ve gayriinsani bir politika izlediklerini cümle alem biliyor.
Hatırlayın, Suriyeli muhacirlere her türlü hakareti ettiler. 14-28 Mayıs seçimleri süresince bu insanlara karşı nefret siyasetinin dibini buldular. Trafik sıkışıklığından akmayan sulara kadar yerel yönetimlerdeki tüm beceriksizliklerini utanmadan sığınmacılara fatura ettiler.
13 yıl boyunca hükümetimiz ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine kurdukları cümlelerin binde birini devrik Şam rejimine karşı kurmadılar. Sustular, görmezden, duymazdan geldiler. Katliamları sadece seyrettiler. Gazze krizinde de yine benzer bir tutum sergilediler.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları başladığında katliamların sorumlusu olarak İsrail'i değil önce Filistinli direnişçileri ve Hamas'ı suçladılar. Millet bunlara tepki gösterince bu sefer, 'Yok biz öyle demek istemedik.' diyerek suçlarını bastırmaya çalıştılar.
Burada şunu bir defa açıkça ifade etmek isterim; bunlarda vicdan olmadığı gibi, kızarmasını bilen bir yüz de yok. Şimdi çıkmışlar mahcubiyet duymadan başkalarına akıl veriyorlar. Kendilerini sorgulamak, acaba biz nerede yanlış yaptık demek yerine rol kapmaya çalışıyorlar.
Ülkeye ve millete dair herhangi bir gündemleri zaten yok. Milletin dertlerine, sıkıntılarına, beklentilerine çareler geliştirmek, ülkenin meselelerine kafa yormak yerine laf kalabalığıyla günlerini gün ediyorlar. Niçin biliyor musunuz? Çünkü bunlar çalışmayı, taş üstüne taş koymayı sevmiyorlar.
Çünkü bunlar rahatlarının bozulmasını, konforlarının ellerinden gitmesini istemiyorlar. Üretmek, hizmet etmek, millet için ter dökmek bunların işlerine gelmiyor. Peki neden? Çalışmak emek ister. Zahmet ister. Birikim ister, fedakarlık ister. Çalışmak siyasi risk almayı, yıpranmayı göze almayı gerektirir.
Sadece boş lafla siyasetçilik oynamanın ise hiçbir bedeli yoktur. Ama artık bu mızrak, bu çuvala sığmıyor, sığmaz. Siyaset üretemediklerini milletimiz gibi kendi seçmenleri de görüyor. Bunlarda vizyon olmadığını, ufuk olmadığını, ülkeye hizmet gibi bir dert olmadığını da insanlarımız çok iyi görüyor.
CHP'ye oy veren vatandaşlarımızın partilerinin ve başındaki yöneticilerin durumlarına bakıp iç geçirdiklerini tahmin edebiliyoruz. Ne diyelim? Bu da bir imtihan. Bu da CHP’li vatandaşlarımızın imtihanı. Allah hem onlara, hem milletimize hem de bize sabır versin diyorum.
Milletin aklını ve irfanını hafife almaktan vazgeçmelidir. Ne verirse gidiyor mantığını artık terk etsinler. Kolaya kaçmasın, kurnazlık yapmasınlar. Biraz çalışıp, düşünüp, kafa yorup, bizim ve milletimizin karşısına, milletin kalitesine uygun siyasi argümanlarla çıksınlar.
Bunu yaparlarsa hem Türk siyasi kazanır, hem ülke kazanır hem de kendilerinin ülkeye ve millete bir faydası dokunur. Diğer türlü başta gençlerimiz olmak üzere vatandaşın dalga konusu haline gelmekten kurtulamazlar.
Biz de bunları stratejik bir akıl ve vizyonla, ülkemizin menfaatlerine olacak şekilde başarıyla yönetmeye gayret ediyoruz. Hiçbir işi şansa bırakmıyoruz. Suriye’den Gazze’ye, gönül coğrafyamızın tamamında varız. Mazlum ve mağdurların yanındayız.
Hadiselere müdahiliz, mazlum ve mağdurların yanındayız. Elbette bölgesel ve uluslararası gelişmeleri takip ederken, sokağın nabzını tutmaktan, vatandaşın sesine kulak vermekten geri durmuyoruz. Dış politika kadar önemli bir diğer önceliğimiz, milletimizin canını yakan hayat pahalılığı meselesini çözmektir.
Enflasyon, hayat pahalılığı dediğimiz illetin anasıdır. Bunun için evvela enflasyonu düşürmeyi, fiyatlardaki dengesiz artışların önüne geçmeyi, piyasalardaki istikrarı tekrar güçlendirmeyi hedefliyoruz. Aynı şekilde istihdamı, üretimi, ihracatı artırarak milletimizin iş ve aş talebini karşılayacak kalkınma programlarından da taviz vermiyoruz. Enflasyonla mücadele konusunda inşallah çoğu gitti, azı kaldı.
Enflasyon düştükçe bundan sonra yapacağımız ücret artışları daha kalıcı ve tesirli hale gelecektir. Milletimizden sabırlı olmasını istiyoruz.
Tabii bu sıkıntılı dönemde en çok mağdur olanlar sabit ve dar gelirlilerdir. Esasen işçi, memur, emekli, küçük esnaf, çiftçi gibi kesimlerin gelirlerinde tarihin en büyük artışlarını gerçekleştirdik. Ancak hayat pahalılığının yol açtığı dengesiz fiyatlama, daha doğrusu açgözlülük, kira ve konut fiyatlarından, gıda ve eğitime kadar her alanda maalesef bu artışları zamanla eritiyor.
Yılbaşında yaptığımız ücret artışlarının oranlarını belirlerken önceliği enflasyon hedefimize vermemizin sebebi işte bu gerçektir. Milletimiz bize güvensin. Enflasyonla mücadele konusunda inşallah çoğu gitti, azı kaldı. Milletimizden bize güvenmesini istiyoruz.
Aşamayacağımız engel yoktur. Çözemeyeceğimiz sorun yoktur. Altından kalkamayacağımız yük yoktur. Bakın 22 yılda bu ülkenin hiçbir ferdinin kendini mağdur, mazlum, ihmal edilmiş hissetmediği, herkesin birinci sınıf vatandaş sıfatı kazandığı iklimi beraber oluşturduk. Şimdi de eksikleri tamamlayarak, yanlışları düzelterek, beklentileri karşılayacak Türkiye Yüzyılına giden aydınlık yolu yine milletimizle birlikte biz çözeceğiz."
Hibya Haber Ajansı